Resmî verilere göre, Sultanbeyli'nin nüfusu, 1990 Genel Nüfus Sayımı'nda 82298 iken, 2000 Genel Nüfus Sayımı kesin sonucuna göre, 175700'tür. Yeri gelmişken hemen kaydedelim, Türkiye ortalamasında yıllık nüfus artışı düşme eğilimindeyken, örneğin 1990'da ‰ 21,71, 2000'de ‰ 18,28'dir [1]; ilçede nüfus artış hızı da 2000 yılı verileri itibariyle ‰ 75,82'dir[2].
Fakir-fukaralığın, işsizliğin ve son yıllarda ülkenin güneydoğusundan Kürtlerin göçünün yoğun olarak yaşandığı ilçede, bilhassa genç nüfusa yönelik şiddeti ve toplumsal çatışmaları içeren "risk faktörü"nün azımsanmayacak ve ihmal edilemeyecek düzeyde olduğu belirtiliyor.
Bu meyanda, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ile İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nün 1999'da Sultanbeyli'de gerçekleştirdiği uyuşturucu madde, şiddet ve suçun önlenmesi eğitimini konu edinen; 14 ilköğretim okulunun, 171 öğretmeni ve 29100 öğrencisiyle gerçekleştirilen bir pilot proje kapsamında öğretmenlerin,
- % 90'ının ailelerin okula desteğinin hiç olmadığını veya yetersiz olduğunu;
- % 74'ünün ihtiyaç halinde bile velilere ulaşamadıklarını;
- % 85'inin velilerin çocukların eğitimine ilgisinin az veya hiç olmadığını;
- % 90'ının velilerin çocukların ev ödevlerine karşı ilgisiz olduklarını, yardımlarının bulunmadığını belirttiğini vurgulayalım.[3]
Sultanbeyli, bundan bir süre önce Aleviliği Kürt ve azınlık kimliğiyle harmanlayan bir söylem geliştiren; "etnik kimliği ön plana alan, örgüt başkanlarının söylemlerini ayete dönüştüren bir tür ateizm imanlı; Türkiye Cumhuriyeti Genel Bütçesi'nden nemalanan, AB'den fonlanan; Armutlu tipi devrimci ve fakat ideoloji sarmalındaki kökten dinci yaşam tarzı"nı savunan "anti devletçi devlet örgütlenmesi" Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi'nin, Sultanbeyli şubesi tarafından yapılması tasarlanan Cemevi inşaatı için temel atma töreniyle gündeme geliyordu.
Sultanbeyli ilçesinde, "gecekondu" türü – ki artık bu tür yapılaşmalara kılıfına uydurulan yasal düzenlemeler nedeniyle popülizmden beslenen politikacı destekli "gündüzkondu" demek daha uygun – yasa dışı yapılaşmalar, sorumluları ve ibadethaneler arasındaki ilintileriyle bir kez daha aleni bir şekilde sorumlu kamu görevlilerinin de katılımıyla tartışılmaya başlandı.
Tartışmalar bağlamında ilçenin Başaran Mahallesi'nin adının Yavuz Sultan Selim Mahallesi olarak değiştirildiği de kamuoyuna yansıdı.
Ardından konu, CHP İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in yazılı soru önergesiyle TBMM'de gündeme getirildi. AKP'li Belediye Başkanı Alaattin Ersoy tarafından yönetilen Sultanbeyli'de; özetle, 20 bine yakın Alevinin yaşadığı belirtilen soru önergesinde; mahallenin adının değiştirilmesine neden gereksinme duyulduğunun açıklığa kavuşturulması ve mahallenin adının değiştirilmesinde herhangi bir kasıt olup olmadığının da ortaya çıkması istendi.
* * *
Başaran Mahallesi'nin adının Yavuz Sultan Selim Mahallesi olarak ilgili belediye tarafından değiştirilmesi orada yaşayan Aleviler arasında geniş çaplı bir huzursuzluğa yol açtı.
Zira, Aleviler arasında "Alevi kıran Selim" olarak "lanetle" anılan Yavuz Sultan Selim ya da I. Selim (1512—1520), Osmanlı Devleti ile Safavi Devleti arasındaki siyasal ve dini güç mücadelesinde (veya I. Selim ile Şah İsmail – ki o aynı zamanda Hatayi mahlasıyla Alevilerin yedi ulu ozanından biridir – arasındaki mücadelede) ve savaşlarda; bilhassa da Çaldıran Savaşı öncesinde, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan, ancak Safavi Sultanı Şah İsmail'in (1501—1524) dini ve siyasi otoritesini kabul eden binlerce Alevinin katledilmesinden sorumlu Osmanlı Sultanı olarak tarih sahnesinde yerini almıştı.
* * *
Osmanlı Sultanı I. Selim, babasının, Şah İsmail'i destekleyen ve ona gönülden bağlı bulunan Kızılbaşları yani Alevileri, gerektiği kadar, sert şekilde cezalandırmadığı kanaatindeydi. Tahta geçip, bütün yetkilere sahip olduktan sonra, daha şehzadeliğinde aklına koyduğu şekilde Anadolu Kızılbaşlarına (Alevilere) şiddetli bir darbe indirmek niyetindeydi. Bu amaçla, devrin ulemasını Kızılbaşlığın (Aleviliğin) ehl-i sünnet mezheplerince reddedilmiş olduğunu halka telkin etme ve Safaviler üzerine savaş için karar vermekle görevlendirir.[4]
Ardından devrin en önemli uleması olduğu kabul edilen İbn Kemâl, (Kemal Paşazâde) konuyu ele alır.
Asıl adı, Ahmed Şemseddin Efendi (İbn Kemâl) olan İbn Kemâl, Kemâl Paşazâde Süleyman Bey'in oğludur. İbn Kemâl, Sahn Müderrisi ve sonra Edirne Kadısı ve buradan da Anadolu Kazaskeri olur. I. Selim Mısır'dan dönünce onu azleyler. Sonra Edirne'de Dârülhadis medresesi ve sonra Bâyezid Medresesi verilir. 1526'da şeyhülislam olur. 1534'te ölür.[5]
İbn Kemâl, "Fi tekfîri'r-revâfiz" isimli risalesinde risalesinde özetle: Küfr ve irtidadına hükmedilen Şah İsmail ile askerlerine karşı açılacak savaşların, diğer din düşmanları ile yapılacak savaşlar gibi, cihat sayılacağı belirtir ve genellikle "öldürülmesinin caiz olup, mallarının helal, nikâhlarının ise batıl olduğu" açıklar:
"bu mes'ele beyânında ne buyururlar ki Kızılbaş tâyifesinin şer'en kıtâli helâl olub, asker-i İslâmdan ânları katl iden gâzî ve ellerinde maktûl olan şehîd olurmu, beyân buyurub müsâb olına, el-cevab: olur, gazây-ı ekber ve şehâdeti azîmedir, harrerehu'l-fakir Ahmed".[6]İbn Kemâl, Çaldıran Savaşı (1514) öncesinde verdiği fetva sonunda da şunları söyler:
"...buna göre biz onların küfür ve irtidatlarında asla şüphemiz yoktur. Ülkeleri Daru'l-Harbdir. Erkekleri ve kadınları ile evlenmek caiz değildir. Onların çocuklarının hepsi nikahsız 'veled-i zina'dır, kesdikleri hayvanları mundardır, yenmez. Onlara mahsus olan kırmızı başlığı "Börk" zorlama olmadan sırf onların alâmeti diye giyenin, büyük ihtimalle küfründen korkulur. Çünkü bu açıkca küfür ve inkar alâmetidir.
Bunlar hakkında verilecek hüküm; Dinden dönenler hakkında verilecek hüküm ile aynıdır. Memleketleri, Daru'l Harb, malları, kadın ve çocuklarının Müslümanlarca yağmalanması helâldır..."[7]Ahmed Şemseddin Efendi (İbn Kemâl), fetvasına yansıyan bu görüşleriyle Kanunî Sultan Süleyman döneminin ünlü şeyhülislamı (1548-1575) Ebûssuûd Mehmed el-İmâdî Efendi'ye (1490-1575) emsal olur.
Aynı dönemde fetvalarıyla ulemadan dikkat çeken bir başka isim Balıkesirli Müfti Hamza'dır (eş-şehîr bi-saru Görez) (ölm. 1521). Müfti Hamza, Şah-Kulu olayını ima eden ve muhtemelen 1511-1512 tarihleri arasında verdiği fetvasında şunları söyler:
"Müslimanlar bilün ve âgâh olun, şol tâyifei Kızılbaş ki reisleri Erdebil-oğlu İsmail'dür, Peygamberimizün aleyhi's-selât ve ve's-selâm şeri'atini ve sünnetini ve dîn-i İslâm ve ilm-i dîni ve Kur'an-ı Mübini istihfaf itdikleri ve dahi Allahu Taâlâ haram kıldığı günâhlara helâldür didükleri ve istihfafları ve Kur'an-ı Azîmi ve Mushafları ve kütüb-i şeri'atı tahkir idüp oda yakdukları ve dahi ülemâya ve sülahâya ihânet idüp kırub mescidleri yıkdukları ve dahi reisleri la'ini mabûd yirine koyup secde itdükleri ve dahi Hazret-i Ebî Bekr'e radıyallahu anhu ve Hazret-i Ömer'e radıyallahu anhu söğüb hilafetlerini inkâr itdükleri ve Peygamberimüzün hâtûnu Âyişe ânâmuza (radiyallahu anha iftirâ idüb) söğdükleri ve dahi Peygamberimüzün aleyhi's-selât ve's-selâm şer'ini ve dîni İslâmı götürmek kasdın itdükleri bu zikr olunan ve dahi bunlarun emsâl-i şer'e muhâlif kavilleri ve fı'illeri bu fakir katında ve bâki ülemâ-i dîn-i İslâm katlarında (tevâtürle) malûm ve zâhir olduğı sebebten biz dahi şeri'atün hükmi ve kitâblarımuzun nakli ile fetvâ virdük ki ol tâife kâfirler ve mülhidlerdür ve dahi her kimse ki ânlara meyl idüp ol bâtıl dinlerine râzı ve muâvin olalar, ânlar dahi kâfirler ve mülhidlerdür, bunları kırub cemâatlerini dağıtmak (cemi' müslimanlara) vâcib ve farzdur, müslimanlardan ölen sa'id ve şehîd cennet-i â'lâdadur, ânlardan ölen hor ve hakir cehennemün dibindedür, bunların hali kâfirler halinden eşedd ve ekbahdur, zira bugazladukları ve dahi saydları gerekse doğanla ve gerekse okile ve gerekse kelb ile olsun murdardur ve dahi nikâhları gerekse kendülerden ve gerekse gazrden alsunlar bâtıldur ve dahi bunlar kimseden mirâs yemek yoktur (ve bir nâhiye ehli ki bunlardan ola) Sultan-ı İslâm e'ezze'l-lahu ensârehu içün vardur ki bunlarun (ricâllerin katl idüb) mallarını ve nisâlarını ve evlâdlarını guzât-ı İslâm arasında kısmet ve i'tibar olınmayub katl oluna ve dahi bir kimse ki bu vilâyetde olub ânlardan idügi biline ve yahud ânlara giderken tutula katl oluna ve bilcümle bu tâyife hem kâfirler ve mülhidlerdür ve hem ehl-i fesaddur, iki cihetden katil (leri) vâcibdür, Allahümme ensur men nasare'd-dîne ve ahzel men hazale'l-müslimîne, el Müfti ez'afu'libâd Hamza el-fakir eş-şehîr bi-saru Görez".[8]Kaynaklarda içeriği böyle olan bu türden fetvalara dayanılarak, Anadolu'da binlerce Kızılbaşın (Alevinin) öldürüldüğü belirtilir. Nitekim, eserini Sultan I. Selim'e ithaf eden, Defterdar Ebu'l-Fadl Mehmed Efendi ihtiyar, genç, kılıçla öldürülenlerin adedinin kırkbini geçtiğini yazar.[9]
* * *
Özetle, Alevilerin kolektif belleğinde, yukarıda örneklerini verdiğimiz fetvalar ve içerdiği acı sonuçların doğrudan müsebbibinin Alevi kıran Selim" olduğu tartışmasız bir şekilde yer edinmiştir. O nedenle, Sultanbeyli ilçesinde Alevilerin yoğunlukla yaşadığı mahallenin adının "Yavuz Sultan Selim Mahallesi" olarak değiştirilmesi Aleviler açısından kabul edilemez bir durum ve bundan da öte, toplumsal barış için bir provokasyon ve toplumsal barışa atılmış bir dinamittir. [İsmail Engin]
Notlar
[1] Bkz. http://www.die.gov.tr/nufus_sayimi/2000tablo1.xls
[2] Veriler için bkz. http://www.die.gov.tr/nufus_sayimi/2000tablo5.xls
[3] 12 Temmuz 1999 tarihli 1. Basamak Gelişme Raporu, Bkz. Atasoy, Sevil: "Fotoğraf çok bakan yok – Sultanbeyli fotoğrafı" Hürriyet Cumartesi – Avrupa Baskısı – , 22.04.2006, s. 5.
[4] Bkz. Tekindağ, M. C. Şahabeddin: "Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi" İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi – 1967, xvıı (1968) 22: 52-53.
[5] Bkz. Mehmed Süreyya; Akbayar, Nuri [Yayına Hazırlayan]; Kahraman, Seyit Ali [Eski Yazıdan Aktaran]: Sicill-i Osmanî-1. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996: 224.
[6] Tekindağ 1968: 55-56.
[7] Bkz. Uğur, Ahmet: Kemal Paşa-zade İbn-Kemal. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2954, Ankara 1996: 86.
[8] Tekindağ 1968: 54-55.
[9] bkz. Tekindağ 1968: 56; ayrıca ilgili fetvaları krş. Akpınar, Turgut: "Türk Tarihinde Alevilik" İsmail Engin / Erhard Franz [Haz.]: Aleviler / Alewiten. Cilt 1 Band: Kimlik ve Tarih / Identität und Geschichte. Mitteilungen / Deutsches Orient-Institut: 59, Hamburg 2000:242-244.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder