Bu Blogda Ara

31 Aralık 2018 Pazartesi

2019’a Böyle Giriyoruz

Haarlem Alevi Kültür Merkezi, Hollanda Alevi Gençler Birliği, Hollanda Alevi Kadınlar Birliği ile Pir Sultan Abdal Derneği Enschede tarafından 26 Ekim 2018 günü Avusturya’nın Hollanda Büyükelçi’ne yazılmış bir mektup ortaya çıkıyor. Mektupta “Alevilik kendine özgü bağımsız bir inançtır” deniyor ve bir nüshasının Hollanda’nın Avrupa Parlamentosu’nda görev yapan üyelerine iletildiği de kaydediliyor: 

30 Aralık 2018 Pazar

Avrupa ve Türkiye Alevilerindeki Farklılaşma ve Kopuş, Alevilik İçin Bir Felakettir

Tartışmalar, Avrupa ve Türkiye Alevilerini farklılaştırıyor. Ucu açık ve geriye dönüşü olmayan bir süreç yaşanıyor. Kanaatimce, Türkiye ve Avrupa Alevileri arasında bir kopuş yaşanabilir ve bu Alevilik için bir “felaket”tir:

29 Aralık 2018 Cumartesi

Alevilerin Mutlak Surette Birlik Olması Şart / Ahmet Aydemir

İslam – içi ve İslam – dışı tartışmaları, artık sadece “Canlar” arasında değil, kurumları arasına da sirayet etmiş gözüküyor. Kıyasıya bir mücadele alanı açılmış bu bağlamda “Canlar” arasında. Ne desek beybude ama yine de Hakk’a yürümüş olan Ahmet Aydemir’in sözünü hatırlatalım: “Alevilerin mutlak surette birlik olması şart!”: [Resimler: Ahmet Aydemir Arşivi'nden / CD]

AİHM’de İzzettin Doğan ve Diğerleri Davasında Verilen Karar, Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun Önünü Açıyor...

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun Avusturya’daki durumu AİHM’ye götürmesi halinde kazanma şansı yüksek. Üstelik, İzzettin Doğan ve Diğerleri / Türkiye (Başvuru no. 62649/10) ” davası buna emsal olabilir [Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire, Karar, Strazburg, 26 Nisan 2016]: 

28 Aralık 2018 Cuma

Hüseyin Mat: Alevilik kendine özgü bir inançtır...

AABK ve AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat’tan 26 Aralık 2018 günlü “videolu mesaj” [26 Aralık 2018, 11:43, 2’01’’] var. Hüseyin Mat, videolu mesajında özetle şunu diyor: “Biliyorsunuz 30 yıldır Avrupa’da haklı ve onurlu bir mücadele veriyoruz. 30 yıldır vermiş olduğumuz mücadeleler sonucunda Avrupa’nın birçok ülkesinde ‘Alevilik kendine özgü bir inançtır’ dedik ve birçok Avrupa ülkesi de bunu tanıdı ve kabul etti. Bu tanımlamayla birlikte, Avrupa’da birçok kazanımların altına hep birlikte imza attık:

AABF Alman İslam Konferansı’nda

2019 Yerel Seçimlerine doğru siyasi hareketlenmede “Cemevleri”ne yönelik önemli “açılım” Yargıtay’ın kararıyla geldi. İki ihtimal var şimdi: a) Karar düzeltmesi veya onaylanması için, “Genel Kurul”a gidilebilir. b) Karar uygulamaya konulabilir: 

27 Aralık 2018 Perşembe

Alevi Dili Özen İstiyor...

“Hak Muhammed Ali Yolunda”, değil; “Hakk – Muhammed – Ali Yolu’nda”! “Eline Beline Diline” sahip ol, değil; “Eline Diline Beline” sahip ol! “Alevi Dili” özen istiyor...

Kalkandelen (Tetova) Tekkesi Hakkında Bir İddia

Okumaya meraklı dostlarımız sürekli kitaplar öneriyor. Yazar dostlarımız ise durmadan yazıyor. Önemli bir kısmı onları bilmiyor, bilenler atıf yapmadan geçemiyor. Safaviler hakkında iki isim önereyim. Duayen araştırmacılar (Prof. Dr.) Hanna Sohrweide’den [1919-1984] ve (Prof. Dr.) Erika Glassen’den Safavileri öğrenelim... Glassen ile Sohrweide’nin yapıtlarının irdelenmediği Safaviler – Şah İsmail çalışmaları, tamamiyle eksiktir, Safaviler, onların çalışmaları etüd edilmeden bilinemez, dolayısıyla Alevilik tarihi tam anlaşılamaz:

Alevilikte Işıkçılar

İshak Bıçakçı, 2018’de Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı’nda “Hıristiyanlık Üzerinden Aleviliğe Bakış: Teoloji, Ritüel ve Sosyal Açıdan Bir Karşılaştırma” başlıklı bir “Yüksek Lisans Tezi” hazırlamış. Bıçakçı, tezinde “Işık Alevi Hareketi”ni de anlatıyor: 

Gerçeğin Demine Hü: Avrupa Alevilerinde Dip Dalga Oluşuyor...

Avrupa Alevileri, Aleviliğin İslam – içi ve dışı anlayışlarının derin fay hattında bulunuyor. Bununla birlikte, “Ali’li” ve “Ali’siz Alevilik” tartışmaları içerisinde söylemler değişiyor. Artık Faik Bulut’un kitapları derneklerin kitap satış tezgahlarında bulunmasına rağmen, kurumsal olarak “Ali’siz Alevilik” reddedilmeye başlanıyor gibi “gözüküyor”: 

26 Aralık 2018 Çarşamba

Tutunanlar

Birisine “soysuz” demek ağır bir hakaret. Alevilikte bir “Dede”ye “soysuz” demek “Aleviliği temelden reddetmek” demek... “Canlar” birbirlerine hitap ederken artık “yol yezidleri”nden söz ediyor. “Bizim Yezitler” diye şiirler – türküler düzülüyor. “Hainler”den, “ajanlar”dan, “ihbarcılar”dan, “işbirlikçiler”den, “ihanet”ten bahsediliyor. Nereden gelindi, nereye gidiliyor? Ne oluyor? Alevilik bu mu?

Yeni Peygamberler

Onun “yeni kutsallar”ı artık “lider”lerdir. Bununla birlikte “yeni yazılı kültür” oluşturuluyor... Sözel olarak da görsel medyaya – görüntülü servis ediliyor... “Ötekileştirme” ve “düşman imajları” devreye sokuluyor. Medya aracılığıyla düzenli işleniyor, pekiştiriliyor. Saflar sıklaştırılıyor... Eski tabular yıkılıyor; yeni tabular inşa ediliyor. “İdeoloji”den “din”e, “lider”den yeni “tebliğci”lere evriliyor. Burada “vahiy” “ideolojik söylem”dir. Her din, kendi peygamberiyle hayat buluyor:

23 Aralık 2018 Pazar

Maraş’94

Hamza Karaoğlan, araştırmasında 1990 yılı Genel Nüfus Sayımı İstatistik Verileri’ni “esas” alıyor: “İlgili makam ve merciilerle diyalog kurarak ve şahsen görüşmeler yaparak rakamların sağlıklı kullanılmasını temin ettik” (s. III) diyor. Çalışması esnasındaki “değerli katkıları” için Vali’ye ve ilçe kaymakamlarına teşekkür ediyor.

17 Aralık 2018 Pazartesi

Türkiye’de Antropoloji Bozkurt Güvenç’le Başlamadı...

Bozkurt Güvenç’in aramızdan ayrılması vesilesiyle Türkiye’de yeniden konuşulan bir bilim oldu antropoloji. Baştan belirteyim, Bozkurt Hoca, benim doktora danışmanımdı. 1989 – 1993 yılları arasında bu nedenle düzenli görüşlerine, önerilerine başvurduğum bilgi kaynağımdı. Doktoramın sonrasında Almanya’ya geldiğinde de zaman buldukça görüşüyorduk. Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, bir entellektüeldi. Antropolojiye sonradan yönelmişti. “Uzlaşmacı”ydı, “uzlaştırmacı”ydı. Bu “ekol”ün temsilcisiydi: 

13 Aralık 2018 Perşembe

Alevi İslam Kavramı

2017’de HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan “Alevi Toplumunun Sorunları ve Çözüm Önerileri Raporu”nu açıklıyor. “Alevi Toplumunun İnanç ve Öğretilerinden Dolayı Karşılaştıkları Sorunlar, Eşit Yurttaşlık Talepleri ve Çözüm Önerileri” başlıklı rapor toplam 28 sayfa. Raporda Alevilik, bir “inanç” ve “ideoloji” olarak tanımlanıyor, “Alevi inançlı yurttaşlara” atıf yapılıyor:

12 Aralık 2018 Çarşamba

Bozkurt Güvenç [1926 – 2018]

Bozkurt Güvenç, Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluşunda görevler aldı. 1965’te doktorasını Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladı. Temel Bilimler Yüksek Okulu’nu, Nüfus Etütleri Enstitüsü’nü ve Sosyal Antropoloji Bölümü’nü kurdu. 1969’da doçent, 1977’de profesör, 1993’te emekli oldu. 1972 – 76’da Türk Sosyal Bilimler Derneği Başkanlığı; 1974’te Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı görevlerini üstlendi. 1979 – 81’de Tokyo Üniversitesi Asya Afrika Araştırmaları Enstitüsü’nde “Konuk Araştırma Profesörü”ydü. 1985 – 86’da Wilson Center Burslusu olarak Smithsonian Enstitüsü (Washington D.C. ABD)’de araştırmalar yaptı:  

8 Aralık 2018 Cumartesi

Godot’yu Beklerken...

O mentalite farklıdır. Fırtınadan önceki sessizliktir. Tecrübeli ve hazırlıklıdır. Öncü; kadınlar, sonra çocuklardır. Giriverirler içeriye. “İbadet” başlar, sürer belki günlerce. Nihayetinde gömlekler değişir “açlık grevi” yazar önünde. O yeniden dirilir, sen kalırsın bir başına öylece. Uzadıkça uzar, “ölüm orucu”na yatar. Kamuoyu meraklanır, oluş(turul)ur. Kameralar düzenli oradadır. Amatör gazeteciler her anı sosyal medyaya içeriden servis eder:

4 Aralık 2018 Salı

Dede – Talip

Talip dini yapının ve sistemin bir parçası olarak “açıklamaya” müdahale edip onu değiştirebilir. Neticede bunu yapıyor da... [Derneklerde olan bu.] Ancak, bunun “Dede” tarafından da kabul görmesi gerekiyor [veya tam tersi, “Dede”nin açıklamasının “talip” tarafından kabul görmesi gerekiyor]. [Derneklerde pek olmayan da bu.] Dini sistem ancak böyle işler... [“Yol”da Uzlaşın!]

3 Aralık 2018 Pazartesi

Militanlaşmaktan Militaristleşmeye... Sanal Ordular ve Aleviler

General, hedefi koordinatlarıyla (isim, eylem ve dakikasıyla) belirliyor; görevlendirmeler yapıyor; ulak, emri iletince, tabur ve tim komutanı tarafından “sanal askerlere” “Destekle” yahut “Köstekle” komutu veriliyormuş. Sonrası “hücum”! Gelsin “beğeni”ler, menfi – müspet “yorumlar” ve “paylaşım”lar... Bunlar, akınlar halinde dalga dalga yönlendiriliyormuş: 

Alevilik Tanımı ve İslam Yasası Şemsiyesi: Örtük Asimilasyon


1 Aralık 2018 Cumartesi

Arşiv yahut Belleğin Direnci: Hiçbir Şey Unutulmayacak!

[İsmail Engin] Salvador Felipe Jacinto Dalí i Domènech’in kısa adıyla Salvador Dalí’nin [1904–1989] Türkçe “Belleğin Azmi” şeklinde bilinen “The Persistence of Memory” | “La persistencia de la memoria” adını verdiği tuval üzerine yağlıboya (24,1 cm. x 33 cm.) tablosu, New York’taki “Museum of Modern Art (MoMA)” koleksiyonlarında sergileniyor.

MoMA koleksiyonundan bir seçki, “Das MoMA in Berlin” adıyla 20 Şubat - 19 Eylül 2004 tarihleri arasında Berlin’de “Neue Nationalgalerie”de sanatseverlerin ilgisine sunulmuş; sergiyi geçen sürede 1,2 milyon ziyaretçi gezmişti.

Seçkide Max Beckmann, Georges Braque, Constantin Brâncuși, Marc Chagall, Paul Cézanne, Marcel Duchamp, Max Ernst, Wassily Kandinsky, Paul Klee, Roy Lichtenstein, Henri Matisse, Joan Miró, Pablo Picasso, Jackson Pollock, Gerhard Richter, Auguste Rodin, Andy Warhol... gibi ressamların tabloları vardı.

Kataloğu da ayrıca “Das MoMA in Berlin. Meisterwerke aus dem Museum of Modern Art, New York” [John Elderfield (Hrsg.): Hatje Cantz, Ostfildern-Ruit, 2004] adıyla yayınlanmıştı. Eserin kapak resmi, Henri Matisse [1869–1954] tarafından 1909’da yapılan “La danse I” (first version) idi.

Sergiyi görebilmek için şubatın son haftasında ve karlı ayazında gece yarısı 24’te yaklaşık 1 km.lik bir kuyrukta dışarıda bekledikten sonra, sabah 8’de galeriye girebilmiştik.

Sergilenen eserler arasında, Dalí’nin adı geçen tablosunun dışında, 1929’da ürettiği “Illumined Pleasures | Les plaisirs illuminés” adını verdiği tablosu da bulunuyordu.

MoMA seçkisini gezdiğimizde, uzunca bir süre "bellek"te neler niçin kalır, niçin kaybolur geçip giden zamanda diye düşünmüştük:

“Belleğimizde kalan şeyler biriktirdiğimiz ‘anılar’ mıydı sadece?” veya o şekilde mi nitelenmeliydi?

Ya küllenmeyen anıların tortusu “kolektif bellek”? “Kolektif belleği” oluşturan ve aktaran, yeniden üretip, “döneme uyduran” şey neydi?

Kolektif  belleğin sözel, yazılı ve görüntülü kaynakları mevcut, beslendiği; ancak, “sözel kaynaklar değiş(tiril)iyor, başkalaşıyor – başkalaştırıl mıyormuydu?” aynı zamanda ve zamanla... Yazılı kaynakları ve görüntülü kaynakları sosyal panoramasını veriyor, oysa o anın...

Ve biriktirdiğimiz anıların belgelerini sakladığımız (kamusal alanı içeren, bireysel – sosyal ya da tüzel kişiliğe ait), istiflediğimiz “arşiv” ile (kolektif veya bireysel) “bellek” arasında nasıl bir ilinti – aidiyet vardı?

Bellek mi arşivi / belgeliği oluşturuyor, yoksa arşiv mi belleği?

İşte, o zaman söz vermiştik ve “hiçbir şey unutulmayacak” diye.. Sözel, yazılı ve görüntülü kaynaklarıyla “Arşiv”e yönelmiştik böylece... (Kolektif) belleğin sözel nasıl değişti(rildi)ği – bazan “çarpıtıldığı”, “uydurulduğu”, dumura uğratıldığı; yazılı nasıl kaydedildiği ve görsel neyi içerdiğiyle – muhafaza edildiğiyle ilgilenmeye başlamıştık, o andan itibaren...

Emin olun, hiçbir şey unutulmayacak...