Bu Blogda Ara

10 Eylül 2013 Salı

IV. Din Şûrası Kararları Din Referanslı Yeni Problem Alanlarına Neden Olabilir!

[İsmail Engin] T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1993 yılından beri, her 5 yılda bir düzenlenen "Din Şûrası"nın dördüncüsü 12-16 ekim 2009 tarihleri arasında Ankara'da yapıldı. IV. Din Şûrası'na kimi Alevi akademisyenlerle Alevilik araştırmacıları da katıldı ve kararları 32 madde halinde 6 kasım 2009 günü açıklandı.

IV. Din Şûrası'nın alt başlığı, "Sosyal Problemler Karşısında Din ve Diyanet"ti.

2 Genel Oturum ve 4 Komisyon toplantısı olarak planlanan Şûra'nın, "Toplum ve Din Eğitimi" başlıklı 4. Komisyon çalışmalarında Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi de görüşüldü.

Farklı inanç grupları ve din eğitimi arasındaki ilişkilerin de ele alındığı "Komisyon" çalışmalarına Prof. Dr. Osman Eğri, Dr. Doğan Kaplan, Dr. Cenksu Üçer, Doç. Dr. İlyas Üzüm ve Yrd. Doç. Dr. Ali Yaman gibi Alevilik araştırmacıları ve Alevi akademisyenler de katıldı. İlgili "Komisyon"da din adamı algısında ideal model, toplumun bilgi kaynağı olarak vaaz, bilgi edin(dir)me aracı olarak hutbe de gündemdeki konular arasında bulunuyordu.

IV. Din Şûrası'nın her "Komisyon" toplantısının birer genel sunumu vardı ve "Din ve Toplum" başlıklı ilk "Komisyon"unun genel sunumunu "Alevi Çalıştayı" moderatörü Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı yaptı. Bu "Komisyon"da toplumsal değişim karşısında din, toplumsal hayatta din ve dindarlık, kitle iletişim araçları ve din ile dinin ve değerlerin istismarı bidatler ve dini hayat ele alındı.

Türkiye'nin "yegâne" sosyal ve manevi gerçekliği için İslam öngörülürken, bir "sınır ihlali" olarak "ötekileştirme"

6 kasım 2009 günü Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) tarafından açıklanan Şûra kararlarının gerekçesinde, Türkiye'nin "yegâne" sosyal ve manevi gerçekliği için İslam öngörülüyor ve bu bağlamda şu ibareler yer alıyor:
"Bir hakikat, referans ve aidiyet ölçüsü olarak İslam, aynı zamanda her bir bireyi ve bütün bir toplumu süreklilik içinde yeniden inşa eden kalıcı bir çağrıya sahiptir. İslam, bizlere ülkemizin özellikle sosyal ve kültürel yönüyle mevcut gerçekliğini kavramak için tartışmasız bir anlam haritası sunmakta, bu topraklardaki sosyal ve manevi gerçekliği doğru olarak anlayabilmek için yegâne anahtar özelliği taşımaktadır."
deniyor.

Bu ibareler ve vurgulanan "doğru anlamın yegâne anahtar özelliği" özelliği, kuşkusuz Türkiye topraklarında yaşayan Müslüman olmayan diğer din mensuplarını "tartışmasız anlam haritası"nın dışına itiyor, bir şekilde "ötekileştiriyor".
 
Gerekçedeki sosyal hafıza olumsuz izler bırakabilecek "sınır ihlallerine" atıf yapan şu ibareler, "tartışmasız anlam haritası"yla ilgili vurgulamanın sonuçlarına bir paradigma olarak kendi içinde dikkat çekmesi açısından, "İslam Dini'nin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmekle ve toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı" tarafından da ciddi bir şekilde önemsenmeli:
"Dini hayat, esasen, kişilerin özel ve toplumsal hayatla ilgili tercihlerini dikkate alan ve koruyan bir özgürlük ortamında sağlıklı gelişimini sürdürür. Ancak bu süreç, başkalarının özgürlük ortamını zedeleyen, sosyal dengeyi tabii yapısından uzaklaştıran ve böylece bir gerilime neden olan bir hale de dönüşmemelidir. Burada olabilecek karşılıklı sınır ihlalleri sosyal hafızada olumsuz izler bırakmakta ve gerilim üretmekten başka bir işe de yaramamaktadır."
Daha fazla, daima daha fazla "dindarlaştırma"
 
"IV. Din Şûrası Kararları" dikkatle incelendiğinde toplumun daha fazla dindarlaştırılmasının öngörüldüğü ortaya çıkıyor. Bu bağlamda:
"Günümüzde örselenen dini duygu ve ihmal edilen maneviyat, insanlarımızı yeni arayışlara yöneltmiştir. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hizmetlerinde, doğru bilgi kadar duygu eğitimine de önem verilerek, duygu, düşünce ve davranış bütünlüğü içinde, İslam'ın temel kaynaklarından beslenen sağlıklı bir dindarlık anlayışı yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır..."
deniliyor.
 
Bunun için temel hedefler de "IV. Din Şûrası Kararları" içerisinde şu şekilde dikkat çekiyor ve bu bağlamda "türban"ın, inancı içeren giyim-kuşamın kamusal alanda serbest bırakılması talep ediliyor:
"Kadınlara yönelik ayrımcılık bugün her alanda fark edilir düzeyde varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Ayrımcılık nerden ve ne şekilde gelirse gelsin asla kabul edilemez. Her şeyden önce İslam, cinsiyet temelli bir ayrımcılığı asla onaylamamaktadır. Uygar dünyada, kültürü, dili, etnik kökeni, cinsiyeti, dini, mezhep ve inancı, inancının gereği olarak sürdürdüğü yaşam biçimi veya giyim kuşamı nedeniyle kimseye, özellikle de kadınlara hiçbir hak mahrumiyeti yaşatılmamalıdır. Bu itibarla, örgün ve yaygın eğitimde ayrım gözetilmeden her bireyin, özellikle de kadınların eğitim ve öğrenim hakkının korunmasına, bütün hak ihlallerine karşı, özellikle kadın hakları, kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, kız çocuklarının okutulması gibi konularda Başkanlık toplumsal bir duyarlılığın oluşmasına katkı sağlamalı ve kadınların din hizmetlerinden daha etkin şekilde yararlanmasına yönelik çalışmalarına hız vermeli; bayan din görevli sayısı artırılmalıdır."
Din öğretiminin temel eğitimden itibaren verilmesi isteniyor
 
Keza, din öğretiminin temel öğretimden itibaren verilmesi bir amaç olarak şu şekilde ortaya konuyor:
"Çocukluk döneminde din ile ilgili soru ve merakların doğru ve doyurucu bilgilerle karşılanabilmesine ve bu konuda çocukların yanlış telkin ve yönlendirmelerden korunabilmelerine yönelik olarak, Anayasa'nın 24. maddesinin de gereği olan din öğretiminin, temel eğitimle birlikte başlatılması ve derslerin branş öğretmeni tarafından okutulması konusunda gerçekleştirilecek her türlü girişim desteklenmelidir."
"IV. Din Şûrası Kararları"yla DİB, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konudaki girişimlerine, programlarına destek vermeyi de taahhüt ediyor:
"Diyanet İşleri Başkanlığı web sayfasında, ilk ve orta öğretimdeki öğrencilerin araştırmalarında başvurabilecekleri müfredata uygun bilgi ve materyallere de yer verilmelidir."
"IV. Din Şûrası Kararları" Eğitim Fakülteleri'nin değil, İlahiyat Fakültelerinin branş öğretmeni yetiştirmesini talep ediyor:
"Din hizmetlerinin bütünlük arzetmesi dolayısıyla İlahiyat fakültelerinin alan bilgisi desteği ve öğretmen yetiştirme tecrübesi de göz önüne alınarak, Eğitim fakültesi bünyesinde yer alan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Bölümünün İlahiyat Fakültesine aktarılması yararlı olacaktır..."
Bu şekilde, İlahiyat Fakültelerinin yetiştireceği branş öğretmenlerinin de temel öğretimden itibaren MEB tarafından okullarda görevlendirilmesinin sağlanması hedefleniyor.

Diğer hususlar

"IV. Din Şurası Kararları" arasında, şunlar da dikkat çekiyor:
"Bid'at ve hurafe, İslami canlılık arzusuyla şekillenen tecdid ve ihya faaliyetlerinin tarih boyunca mücadele ettiği çarpık din algılarının en başında gelmektedir. Dini duyguları yozlaştıran ve zayıflatan, gündelik hayatta da dinin apaçık mesajlarının önüne geçen bid'at ve hurafelere karşı, dinin ana kaynaklarının sahih bilgisi esas alınarak mücadele edilmelidir..."
Bilindiği üzere, DİB tarafından yatır, türbe ve dergâh / tekke ziyaretleri esnasındaki "dini uygulamalar" hurafe olarak kabul ediliyor. Ve Alevilerin dini uygulamalarının bir kısmını DİB tarafından "hurafe" kabul edilen bu uygulamalar oluşturuyor.
"İslam dini, inanç olduğu kadar ibadet, bir o kadar da, bireysel ve sosyal ilişki ağlarına uzanan dinamik bir ahlaki tutumlar bütünüdür. Dini bu bütünlüklü ve kuşatıcı davetinden yalıtılmış kimi form ve öğelerle yaşamaya mahkûm eden bir dindarlık algısını ve retoriğini İslam'la özdeşleştirmek imkânsızdır. İslam, gündelik hayatı huzur, dindarlığı öz güven üzerine kurmayı, insanı kendisiyle ve çevresiyle barıştırmayı hedeflemiş ve bunun için de inanç, ibadet ve ahlak ilkelerini bir bütün halinde insanlığa sunmuştur. Ne var ki, bu bütünlüğü aynı duyarlılıkla ele alma konusunda bugün onarılması bir hayli güç parçalanmalar meydana gelmiş, her bir alan üzerindeki ayrı ayrı sahiplenme ve yoğunlaşmaların yol açtığı farklı dindarlık algıları, özellikle herkesin gözü önünde büyüyen ve hepimizin hayatını bir şekilde etkileyen sosyal problemlerin göz ardı edilmesi gibi bir olumsuzluğu da beslemiştir."
diye yazılan karar gerekçesi bağlamında, "IV. Din Şurası Kararları" özetle din referanslı problemleri çözmekten ziyade, din referanslı yeni sosyal problemlere neden olabilir. [İsmail Engin]
 
[09 Kasım 2009]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder