Alevi Arşivi, Almancılar, göçmenlik ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
30 Ekim 2013 Çarşamba
Karaca Ahmed'in Hırkası ( ~ 13. - 14. yüzyıl)
Akıllanır gelen deli"
[İsmail Engin] Karaca Ahmed, Alp erenlerden / Anadolu erenlerindendir.
13. - 14. yüzyıllar arasında yaşadığını kaynaklar belirtiyor.
Yine kaynaklarda, Karaca Ahmed'in Hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin yanında dervişlik hizmeti yaptığı, onun tarafından yetiştirildiği; Alevilikte 12 hizmetten biri olan "Gözcü"lük görevinin bizzat Hacı Bektaş Veli tarafından ona verildiği ve o günden beri kendisinin "Gözcü Karaca Ahmed Sultan" diye anıldığı kaydediliyor.
Bugün, Alevi cemlerindeki "Gözcülük" hizmeti onun ismiyle yapılıyor...
Bulgaristan'da Deliorman Alevileri: Hüseyin Baba Tekkesi ve Meydanevi | Тюрбе на Хюсин Баба, Voden Milli Parkı; Adaköy Köyü yakınları, Ostrovo | Zavet | Резерват Воден, до с. Острово, община Завет - Razgrad | обл. Разград, 2005
27 Ekim 2013 Pazar
22 Ekim 2013 Salı
Türkiye'de Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi Nasıl Zorunlu Oldu?
[İsmail Engin] 1969'da toplanan II. Milliyetçiler Kurultayı'nda alınan kararlar doğrultusunda 1970'te İstanbul'da "Aydınlar Ocağı" kurulur. Türk milliyetçiliği ile İslam ümmetçiliğini uzlaştırma çabası üzerine çatısı çatılan "Aydınlar Ocağı", ilk resmî görüşünü 1973'te kitaplaştırarak yayınlar.[1] "Aydınlar Ocağı'nın Görüşü: Türkiye'nin Bugünkü Meseleleri" adını taşıyan 406 sayfalık kitapta "Türk-İslam Sentezi" doğrultusundaki görüşler yerli yerine oturtulur ve sistemleştirilir. Bu görüşler, 12 eylül 1980 Askerî Darbesi'ne düşünsel, ideolojik ve siyasal alanda yol göstericiliği yapar.
"Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri"
12 eylül'ün hemen ardından Aydınlar Ocağı'nın fikir dünyasına konuyla ilgili çok önemli katkılar yapan ve o dönemin Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan Hüseyin Atay, 23-25 nisan 1981 tarihleri arasında Ankara'da "Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri" düzenler ve akabinde tebliğler 400 sayfalık bir eser olarak hemen yayınlanır.[2]
Seminer'e dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, MEB Din Eğitimi Genel Müdürü Necati Öztürk konuşmacı olarak katılır. Katılımcılar listesinde göze çarpan isimler arasında Süleyman Hayri Bolay, Mehmet Aydın, Salih Tuğ bulunmaktadır.
"Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri"
12 eylül'ün hemen ardından Aydınlar Ocağı'nın fikir dünyasına konuyla ilgili çok önemli katkılar yapan ve o dönemin Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan Hüseyin Atay, 23-25 nisan 1981 tarihleri arasında Ankara'da "Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri" düzenler ve akabinde tebliğler 400 sayfalık bir eser olarak hemen yayınlanır.[2]
Seminer'e dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, MEB Din Eğitimi Genel Müdürü Necati Öztürk konuşmacı olarak katılır. Katılımcılar listesinde göze çarpan isimler arasında Süleyman Hayri Bolay, Mehmet Aydın, Salih Tuğ bulunmaktadır.
21 Ekim 2013 Pazartesi
Ön-Asya Etnografyası - Su Kültürü ve Geleneksel Kültürde Çocuk: Çiller'de Çeşme Başı - Çiller, Nallıhan - Ankara (1970)
Ön-Asya Etnografyası - Su Kültürü ve Geleneksel Kültürde Kadın: Çiller'de Çeşme Başı - Çiller, Nallıhan - Ankara (1969)
20 Ekim 2013 Pazar
Bulgaristan'da Deliorman Alevileri: Demir Baba Tekkesi | текке Демир баба, Mumcular | Sveştari | Свещари, İsperih | Исперих | Kemallar - Razgrad | Разград, 2005
Demir Baba Tekkesi | текке Демир баба, © Foto: İsmail Engin, Mumcular | Sveştari | Свещари, İsperih | Исперих | Kemallar - Razgrad | Разград, 2005 |
Erenlerden irdik ize /
Akyazılı Sultan bize /
Medet himmet kerem eyle //
[Denizlerli Haydar Baba]
"Ben seni doğurdum ünlü bir veli, sen gene oldun bir deli. At, giyecek hizmetçi yolluyorum sana; hemen dön görevinin başına!" [Derviş Hasan Pehlivan'ın annesinin söylediği rivayet ediliyor][İsmail Engin] Demir Baba Tekkesi, Kuzey-Doğu Bulgaristan'da Deliorman'da Mumcular (Sveştari / Свещари) [İsperih (Исперих / Kemallar) - Razgrad (Разград)] köyü yakınında bulunuyor.
Mimari olarak klasik Osmanlı dönemine (16. yüzyıl) ait.
Traklara ait eski bir tapınak üzerine yapılmış.
Tekkenin içinde Bulgaristan'da efsanevi bir şöhret kazanan ve evliya addedilen Demir Baba'nın mezarının olduğu belirtiliyor.
Demir Baba, Akyazılı Sultan'ın müridi Derviş Hasan Pehlivan'dır (16. yüzyıl). Babası Ali Dede, annesi Zahide'dir.
Tekke, 1970 yılında Bulgaristan Resmi Gazete'nin 97. sayısında yayımlanan kararla "yerel önem taşıyan kültür eseri" olarak ilan edilmiş; 1991 yılında da - halen sona ermeyen - bir restorasyon projesi başlatılmış.
1781 ve 1869 tarihli iki Osmanlı arşiv belgesinde tekke yakınında bir caminin de bulunduğu kaydediliyor. Cami sonradan yıkılmış, 1956 yılından sonra temelleri de ortadan kaybolmuş...
Tekke, sosyal hayattaki etkisi nedeniyle, ideolojik tartışmalara yol açmış; bu meyanda kimi Bulgar tarihçiler tarafından tekkenin Bulgar hanı Omurtag'ın [ya da Omortag (Омуртаг) (814 - 831)] türbesi olduğu tezi de ileri sürülmüş... [İsmail Engin]
Ön-Asya Etnografyası - Su Kültürü ve Geleneksel Kültürde Kadın: Yediyol'da (Resmelhamar) Çeşme Başı - Yediyol (Resmelhamar), Merkez - Şanlıurfa (1965)
19 Ekim 2013 Cumartesi
Ön-Asya Etnografyası - Su Kültürü ve Geleneksel Kültürde Kadın ile Çocuk: Yenice Köy'de Çeşme Başı - Yenice, Biga - Çanakkale (1970)
18 Ekim 2013 Cuma
Cemalettin Çelebi Efendi (1863 - 1922)
Cemalettin Çelebi Efendi (1863 - 1922) |
"Seyit Cemalettin kutup postunda /
Ehli beytin nûru döner üstünde /
Haktan gelen yeşil ferman destinde /
Şanında okunan furkana yandım" //
[İsmail Engin] Cemalettin Çelebi Efendi [Ahmet Cemalettin Ulusoy]: "Hacı Bektaş Şeyhi" [Çelebisi]; 1863'te (Rumi 1279) Hacıbektaş'ta doğdu. Babası Feyzullah, annesi Fatma Kenziye'dir. Medrese eğitimi aldı. Türkçe ve Osmanlıca dışında Arapça, Farsça biliyordu. Müderris ve çiftçidir. Büyük Millet Meclisi I. Dönem (1920 - 1923) Reis Vekili ve Kırşehir Milletvekili'dir. Evli ve 5 çocukludur. 1922'de (Rumi 1338) Hakk'a yürüdü...
Ön-Asya Etnografyası - Su Kültürü ve Geleneksel Kültürde Konut: Örencik'te Çeşme Başı - Örencik Köyü (Virancık), Kazan - Ankara (1965)
17 Ekim 2013 Perşembe
Musa Baba Tekkesi [Текке Муса Баба], Kozluca | İzbul Köyü | с. Избул, Yeni Pazar | Novi Pazar | Нови Пазар, Şumnu | Şumen | обл. Шумен (2002)
Ön-Asya Etnografyası - Su Kültürü ve Geleneksel Kültürde Çocuk: Aşağıcumafakılı'da Çeşme Başı - Aşağıcumafakılı, Sorgun - Yozgat (1968)
16 Ekim 2013 Çarşamba
Türkiye'nin Kültürel Renkleri ya da Bütün Renkleriyle Türkiye
[İsmail Engin] 2008 Frankfurt Kitap Fuarı'nın 'Konuk Ülkesi' / 'Onur Konuğu' Türkiye idi.
Türkiye 60. Frankfurt Kitap Fuarı'nda "Bütün Renkleriyle Türkiye" sloganıyla yer aldı. Bu sloganın gerekçesi de şu şekilde açıklandı:
Bu arada Türkiye'nin konuk ülke olması vesilesiyle Türkiye'deki yazarlar arasında kimi tartışmalar da yaşandı. La Repubblica'da 8 ekim 2008'de kaleme alınan "Türkiye, İhanet ve Polemik Arasında Frankfurt'ta" / "La Turchia a Francoforte tra polemiche e defezioni" başlıklı bir yazıda konuyla ilgili özetle şunlar kaydedildi:
Türkiye 60. Frankfurt Kitap Fuarı'nda "Bütün Renkleriyle Türkiye" sloganıyla yer aldı. Bu sloganın gerekçesi de şu şekilde açıklandı:
"Turkey in all its colours"
These days we experience different attempts to divide the world: The conflicts between Muslims and Christians, various monoethnic identities are all represented as if they were the unchangeable fate of the world's countries. Turkey has also been under close scrutiny for a long time due to her relations with the European Union. The discussions lead to the impression that both the European Union and Turkey are one-dimensional and monolithic entities. It seems to be that there are just two evident paths to walk on and that there is a line of division between Turkey and Europe.
Yet Turkey has many other options beyond this either/or. The Republic of Turkey, founded on a history of several hundred years of cultural coexistence, carries today the legacy of this incredible cultural richness. A closer look at literature, music, architecture and arts in Turkey reveals the influences of the Balkans, the Arabic and Persian traits and the contribution of the different ethnic and religious groups within the country. One can easily discern how all these aspects enrich and further each other, and how closely they are interweaved.
As we are opening our culture to the world, it is of no use to discuss which aspect is really Turkish and which a hybrid. We should respect and embrace this historical legacy of cultural diversity with gratitude. We should not adapt an ignorant and defensive attitude and deny this historic exchange and what we have in common. We have to learn to accept and appreciate the diversity we carry in us. This legacy is still alive in the Turkey of today, more than in any other country. If we can accept the richness and the plurality of identities as a pivotal power in our culture by pushing them into the foreground, we will be liberated from narrow-mindedness; this will lead to a greater awareness of the current potential of our country."
"Bütün Renkleriyle Türkiye"
Dünyamız bugün çeşitli şekillerde ikiye bölünmeye çalışılıyor: Müslüman-Hıristiyan çatışmaları, çeşitli etnik tek kimliklilikler ülkelerin kaderi gibi gösteriliyor. Türkiye de bir süredir Avrupa Birliği karşısında sınava tabi tutuluyor. Sanki Avrupa Birliği de Türkiye de tek renkli tek biçimli bir bütünlük oluşturuyormuş gibi, ortada seçilecek iki net yol varmış gibi; ayrım çizgisi Avrupa ile Türkiye arasından geçiyormuş gibi bir tartışma sürdürülüyor.
Oysa Türkiye bu ikiliğin çok ötesinde şanslara sahip. Çok zengin kültürel kaynaklarla yüzyıllarca süren bir tarihi birlikteliğin ardından kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, şu an büyük bir kültürel mirasın da taşıyıcısı...
Edebiyatımıza, müziğimize, mimarimize, sanatımıza baktığımız zaman, Balkan, Arap, İran vb. etkilerini, kendi içimizdeki çeşitli etnik ve dinsel grupların katkılarını, tüm bunların birbirini zenginleştirip geliştirerek nasıl iç içe geçtiklerini görmek mümkün.
Kültürümüzü dünyanın dikkatine açarken hangi unsurun has Türk, hangi unsurun melez olduğu gibi bir tartışmaya girmek yerine, bu tarihi, bu iç içe geçişi öncelikle takdir etmeli ve şükranla karşılamalıyız. İnkârcı, savunmacı bir tutumla tarihsel paylaşımları, yüzyılların alışverişini görmezden gelmek yerine bu tarihe ve şimdi içimizde barındırdığımız çeşitliliğe sahip çıkmalı, hakkını vermeliyiz. Ne de olsa bugün her ülkeden öte ve fazla bir şekilde bu miras bizim topraklarımızda yaşatılıyor.
Kültürümüzün zenginliğine içerdiği kimliklere sahip çıkarak, bünyemize katarak öne çıkartmak, bizi hem kompleksli bir dar görüşlülükten kurtarıp özgürleştirecek, hem de ülkemizin mevcut gücünün çok daha rahat görülmesini sağlayacaktır."* * *
Bu arada Türkiye'nin konuk ülke olması vesilesiyle Türkiye'deki yazarlar arasında kimi tartışmalar da yaşandı. La Repubblica'da 8 ekim 2008'de kaleme alınan "Türkiye, İhanet ve Polemik Arasında Frankfurt'ta" / "La Turchia a Francoforte tra polemiche e defezioni" başlıklı bir yazıda konuyla ilgili özetle şunlar kaydedildi:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)