Söz konusu 'çabalar', bugün 'kimiz, neyiz' sorusu / sorunu üzerine yoğunlaşıp, anketler hazırlatan medyanın ve kimi sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, Osmanlı döneminde de 'kimdirler, nedirler' konusuna eğilen yabancı seyyahlar aracılığıyla vardı.
Justin McCarthy bu meyanda, Osmanlı'nın özellikle İslamiyet içindeki farklılıkları kaydetmekten kaçındığını ve istatistiksel olarak bütün Müslümanları bir grupta toplayarak gösterme yoluna gittiğini; gayrimüslimleri Rum, Ermeni, Yahudi veya Rum Ortodoks, Ermeni Gregoryen, Katolik, Protestan gibi sınıflandırdığını vurgular.
'Müslümanlar içindeki farklılıklar' gözetilerek Sünni, Alevi ve Şii nüfusun kaydedilme çalışmaları, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı coğrafyasını gezen yabancı seyyahların gezi raporlarıyla ortaya çıkar. Bunlar bilhassa belirli bölge veya yöreyi kapsar.
Cumhuriyet döneminde, önceleri Anadolu, ardından da Türkiye geneline yönelik "inanç coğrafyası"yla ilgili veri tabanlarını "genellemeler" oluşturur. Burada özellikle Alevi nüfusa yönelik olanlar kaydedilmelidir. Ardından akademik analiz amacıyla yapılan ve belli yerleşim yerlerini veya birimlerini doğrudan konu edinen monografilerde, daha ziyade 'İslamiyet içindeki farklılıkların' demografik yapıya yansımaları doğrudan konu edinilmese de not edilir.
Monografilerdeki veri tabanının güncelleştirilmesi, hane halkı büyüklüğü, doğum – ölüm oranları, nüfus piramidindeki ve nüfus hareketlerindeki olası değişikliklerin ortaya konulması için karşılaştırmalar yapılması olanağını sunabilir. Ancak, hızlı kentleşme ve özellikle de demografik yapının yer değiştirmesini içeren göçler (iç ve dış göçler) bunu bugün için 'metodolojik' anlamda 'sorunlu' kılıyor.