Bu Blogda Ara

22 Aralık 2013 Pazar

Türkiye'de İnanç Coğrafyası Çalışmaları Üzerine

 
[İsmail Engin] Türkiye'de "İnanç Coğrafyası"na ilişkin demografik veriler, zaman zaman merak edilir. Buna yönelik olarak, gerek medya ve sivil toplum kuruluşları, gerekse kimi akademik çevrelerde, veri tabanı oluşturma çabaları görülür.

Söz konusu 'çabalar', bugün 'kimiz, neyiz' sorusu / sorunu üzerine yoğunlaşıp, anketler hazırlatan medyanın ve kimi sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, Osmanlı döneminde de 'kimdirler, nedirler' konusuna eğilen yabancı seyyahlar aracılığıyla vardı.

Justin McCarthy bu meyanda, Osmanlı'nın özellikle İslamiyet içindeki farklılıkları kaydetmekten kaçındığını ve istatistiksel olarak bütün Müslümanları bir grupta toplayarak gösterme yoluna gittiğini; gayrimüslimleri Rum, Ermeni, Yahudi veya Rum Ortodoks, Ermeni Gregoryen, Katolik, Protestan gibi sınıflandırdığını vurgular.

'Müslümanlar içindeki farklılıklar' gözetilerek Sünni, Alevi ve Şii nüfusun kaydedilme çalışmaları, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı coğrafyasını gezen yabancı seyyahların gezi raporlarıyla ortaya çıkar. Bunlar bilhassa belirli bölge veya yöreyi kapsar.

Cumhuriyet döneminde, önceleri Anadolu, ardından da Türkiye geneline yönelik "inanç coğrafyası"yla ilgili veri tabanlarını "genellemeler" oluşturur. Burada özellikle Alevi nüfusa yönelik olanlar kaydedilmelidir. Ardından akademik analiz amacıyla yapılan ve belli yerleşim yerlerini veya birimlerini doğrudan konu edinen monografilerde, daha ziyade 'İslamiyet içindeki farklılıkların' demografik yapıya yansımaları doğrudan konu edinilmese de not edilir.

Monografilerdeki veri tabanının güncelleştirilmesi, hane halkı büyüklüğü, doğum – ölüm oranları, nüfus piramidindeki ve nüfus hareketlerindeki olası değişikliklerin ortaya konulması için karşılaştırmalar yapılması olanağını sunabilir. Ancak, hızlı kentleşme ve özellikle de demografik yapının yer değiştirmesini içeren göçler (iç ve dış göçler) bunu bugün için 'metodolojik' anlamda 'sorunlu' kılıyor.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Tahtacılar - Yanyatır Mürşid Ocağı: Şeyh Ekber'den Haydar'a - Haydar'ın Eşi Sakine'nin Kardeşi Ali Taki Ertürkmen (~ 1950ler)

Ali Taki Ertürkmen (~ 1950ler)
Mürşid Ali Haydar Coşkun'un eşi
Sakine Coşkun'un [kızlık soyadı "Ertürkmen"]
kardeşi...
Nagi olarak da biliniyor;
mezarı Yakapınar Köyü'nde
[Bayındır, İzmir] bulunuyor...

Bu aşk mevci gene başımdan aştı /
Sırrımı fâşeyledi râzım açtı
[Kaygusuz Abdal]

[İsmail Engin] - Ali Taki Ertürkmen

Şeyh Ekber → Dur Hasan Dede → Hızır Dede → Mürşid Körüklü Hasan Dede → Ali Efendi → Asım Dede → Ali Çelebi (Ertürkmen) → Hızır Ertürkmen [ve annesi Akkız Ertürkmen] → Ali Taki Ertürkmen →

Ali Taki Ertürkmen (foto, ~ 1950ler), mürşid Ali Haydar Coşkun'un eşi Sakine Coşkun'un [kızlık soyadı "Ertürkmen"] kardeşi... Nagi olarak da biliniyor; mezarı Yakapınar Köyü'nde [Bayındır, İzmir] bulunuyor...

* * *

"Sırrı sır edenin demine hû" →

Süleyman Fikri Erten, 1940'ta yayınlanan Antalya Vilâyeti Tarihi adlı eserinin (İstanbul: Tan Matbaası) 127-137 sayfaları arasında "Antalya Vilâyetinde Tahtacılar" adlı başlıkla yer alan kısmında - ki bu makale, daha önce de 1927 yılında, aynı muhtevayla Süleyman Fikri adıyla "Anadolu'nun Dinî Etnografyası: Teke Vilâyetinde Tahtacılar" başlığıyla Türk Yurdu dergisinde (v. cilt, 29. sayı: ss.477-489) yayınlanmıştır - "Sırrı sır edenin demine hû / Sırrı fâş edenin ervahına yuf" düsturunun "nas hükmünde" en mühim şey olduğunu belirtir...

→ "Sırrı fâş edenin demine hû"

Kuşkusuz, Cumhuriyet'le birlikte sosyal / kültürel yapıda giderek artan değişim ve dönüşümden, 20. yüzyılın ilk yarısında bile, kapalı bir topluluk özelliğini yitirmeyen Tahtacılar da nasibini alır. Bu meyanda Narlıdere, İzmir'in bir köyü olmaktan çıkar, İzmir'le mekânsal - fizikî olarak bütünleşir, sosyal / kültürel dokusu ona eklemlenirken; Yanyatır "Mürşid" Ocağı da "artık" kentli yaşam tarzına talipleri gibi, bu yeni duruma uyum sağlar... Kentli yaşam tarzı (değişim), "olduğu düşünülen" "sırrın fâş edilmesine" de yol açar...

Günümüzde artık "sırrı fâş edenin ervahına yuf" denilmiyor: "Kimliğimizle, 'biz' de varız; Tahtacıyız, Türkmeniz ve Aleviyiz!.." deniyor... [İsmail Engin]

17 Kasım 2013 Pazar

Tahtacılar - Yanyatır Mürşid Ocağı: Şeyh Ekber'den Haydar'a - Haydar'ın Kardeşi Fayzullah

Mürşid Haydar Coşkun'un kardeşi Fayzullah...
 
[İsmail Engin] Şeyh Ekber → Dur Hasan Dede → Hızır Dede → Körüklü Hasan → Hızır Dede → Abidin → Hasan → Haydar →

Dur Hasan Dede'nin tek oğlu ve ilk mürşid, Hızır Dede'dir.

Hızır Dede'nin oğlu Körüklü Hasan Dede, iki oğlu ile Ege'ye yürür.

Hasan Dede'nin birinci oğlu Ali Efendi Bergama'ya, ikinci oğlu Hızır Dede ise İzmir'in Narlıdere Köyü'ne yerleşir.

Ali Efendi'den neslinden gelen dedelerin bir kısmı sonradan İzmir'in Bornova ilçesine bağlı Naldöken Köyü'nü mesken edinir...

15 Kasım 2013 Cuma

Senin vatanın, benim vatanım...

[İsmail Engin] 9 eylül 2007 günü Almanya'nın Achern / Baden kentindeki Sensen Handwerk Stadtmuseum'da düzenlenen "Senin vatanın, benim vatanım..." ("deine Heimat ... meine Heimat: Eine Reise durch die Türkei") adlı sergi, Türk basınında pek yankı yapmadan sessiz sedasız sona erdi.

Oysa sergi, ziyaretçisini sanki uçan halı üzerinde seyahat ettirircesine bir zaman yolculuğuna çıkarıyordu. Ve bu yolculuk, Türkiye'yi ve insanını merak edenler için kısa, ama ideal bir hazırlık imkânı sağlıyordu. Bu meyanda, tarihsel tanıtımda Anadolu'nun 12 bin yıldan beri bir kültür coğrafyası olduğunu da kısaca meraklısına aktarıyordu.

"Senin vatanın, benim vatanım..." adlı sergi, iki kısımdan ibaretti.

İlk kısmında Orient-Archiv'den Dr. Hans-Jürgen Voigt ile özel koleksiyoncu Wolfgang Knobloch'un koleksiyonlarından seçilen eserlerin yanı sıra, Badisches Landesmuseum / Karlsruhe koleksiyonlarından verilen parçalar vardı. Koleksiyonlardan seçme eserler, Osmanlı'da günlük hayatın değişik türlerini, mimarî özellikleri, silah ve giyimi yansıtıyordu. Keza Alman-Türk dostluğundan (silah arkadaşlığından), Cumhuriyet'in oluşumuna ve Atatürk'e kadar örnekler sunuyordu.

Serginin ikinci kısmında etnografik malzeme yer alıyordu.

"Alman-Türk silah arkadaşlığı" (veya kardeşliği)

19. yüzyılın başlarında Alman İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu'na askeri danışmanlar göndermişti. Böylece iki imparatorluk arasında askerî ilişkiler kurulmuş ve geliştirilmeye başlanmıştı. Alman General Colmar Freiherr von der Goltz'un yanı sıra en ünlü askeri danışman General Helmuth Graf von Moltke'ydi [1800-1891]. Moltke'nin bronz büstünün ve oyulmuş gümüş portresiyle birlikte onun, yazıldığı döneme ışık tutan en önemli Batılı kaynaklardan biri olan "Türkiye'den Mektuplar"ı ("Briefe über die Zustände und Begebenheiten in der Türkei 1835–39", 1841), orijinal kitap basımı olarak sergilendi.

8 Kasım 2013 Cuma

Muharrem Matemi Orucu'ndan Aşureye

Pul - PTT "Türk Mutfağı" serisi,
"Aşure" (2007)
/ Havva & İsmail Engin Koleksiyonu

[İsmail Engin] - "Muharrem Matemi Orucu"; Kurban Bayramı'nın ilk gününden itibaren "bir" deyip yirmi gün saydıktan sonra, yirminci günün gecesi niyetlenip yirmibirinci gün başlatılıyor.

"Matem Orucu", kimi yerel farklılıklarla, genel olarak 12 ile 15 gün kadar bir süreyi kapsıyor.

Genelde, Muharrem ayı girmeden 2 gün önce oruca başlanıyor. Hz. Hüseyin'in şehadet günü olan 10 Muharrem de 12 günlük "Matem Orucu" tamamlanmış oluyor. Bu süre, aynı zamanda sembolik olarak Oniki İmamlar'a da atıf yapıyor. "Matem Orucu", "ağız mühürü" olarak da adlandırılıyor.

Oruç tutulduğu süre içerisinde - yani 12 / 15 günlük oruç döneminde - hayvansal gıdalar yenilmiyor..

"Matem Orucu"nun bozulacağı an, saat ve dakika ile belirlenmiş değil. "Genellikle" akşamın geç dakikalarına, akşam güneşin batımına doğru, güneş batarken kızıllaştığı ana tekabül ediyor.

Gece yarısından önce, bir kez yeniliyor; ertesi gün akşam geç dakikalarına kadar bir daha yenilmiyor. "Ağız mühürleniyor". Akşam güneşi batarken, "ağız mühürleri" açılıyor.

Oruç esnasında, özellikle, Kerbela'ya atıf yapılarak, su içmemeye özen gösteriliyor. Daha çok çorba ya da lapa türü yiyecekler yeniyor.

"Matem Orucu", genelde On Muharrem günü, öğle vakti, pişirilen "aşure yemeği / lokması" ile "açılıyor". Bu, kimi yerlerde, 13. veya 15. güne de sarkabiliyor.

"Aşure çorbası"nda, genelde On Muharrem'e ve Oniki İmam'a atıf olarak en az 10 ile 12 çeşit nebat bulunuyor. Kerbela'ya atıf yapmak için de az miktarda tuz konuyor.

"Çoklukta birliği" temsil için "Aşure çorbası"na katılan nebatın "Aşure" içerisinde, öz tadından soyutlaması, nefisten arınarak bir olmayı içeriyor... Böylece, acı bal eyleniyor.

Aşure malzemesi

aşurelik buğday, pirinç, fasulye, su, nohut, kuru incir, kuş üzümü veya çekirdeksiz kuru üzüm, badem içi, ceviz içi, fındık içi, kuru kaysı, gülsuyu, karanfil, zencefil, portakal kabuğu, rendelenmiş hindistan cevizi, tarçın, nar şeker, tuz

Aşurenin yapılması

Bir gece önceden aşurelik buğday, nohut ve fasulye ayrı kaplarda suda ıslatılarak bırakılır. Aşurelik buğdaya ince kıyılmış portakal kabuğu, pirinç, şeker ve çok az tuz eklenerek ağır ateşte karıştırmak suretiyle şekerin erimesi temin edilir. Haşlanmış nohut ve fasulye eklenerek, koyulaşıncaya kadar kaynatılır. Ardından kuru incir, kuş üzümü veya çekirdeksiz kuru üzüm, kuru kaysı, gülsuyu, karanfil, zencefil, ilave edilir. Bunlar, ancak bir taşım daha kaynatılır, iyice soğuduktan sonra; badem içi, ceviz içi, fındık içi, rendelenmiş hindistan cevizi ve nar ile süslenir ve servisi temin edilir. [İsmail Engin]

5 Kasım 2013 Salı

Tahtacıların Yanyatır Ocağı - Ali Çelebi (Ertürkmen) (~ 1930)

Mürşid Ali Haydar Coşkun'un eşi
Sakine Coşkun'un dedesi
Ali Çelebi (Ertürkmen) (~ 1930)
(Ali Çelebi Ertürkmen'in babası Asım,
dedesi Ali Efendi,
büyükdedesi Mürşid Körüklü Hasan Dede...)
 
[İsmail Engin] Veli Asan, 1993 yılında "Biten Yanyatır (Narlıdere) Dedeliği" başlığıyla yayınlanan makalesinde, "Tahtacı Türkmenlerin büyük bir bölümünün dedeleri İzmir'in Narlıdere köyünden gelirlerdi. Son 10-15 yıldan beri çoğu öldüğü ve evlatları da babalarının izinden gitmedikleri için, talip üzerine çıkan dede kalmamıştı. Son mürşid Haydar Coşkun da 1992 yılında ölünce, Narlıdere dedeliği sona ermiş oldu." diyordu.

Büyük göç(ler), yeni coğrafya(lar)da ve "dinde yeni kimlik", "göçer yerleşik" olarak hayatı idame...

İletişim ve erişimin dinamikleşmesiyle toplumsal huzuru sağlayan hukuk ve yönetim sistemi bazen ağır ağır, bazen hızlı bir şekilde gelişiyor.

Yanyatır Ocağı'nın misyonlarından büyük bir bölümü, Türkiye Cumhuriyeti'nin oluşturduğu sosyal / kültürel tabana paralel olarak kendiliğinden sağlanıyor.

Tahtacılar Anadolu'daki birçok topluluğun aksine, daha hızlı bir şekilde evrensel gelişime paralel bir yaşamın peşinde. Bu gelişimde Mürşidlik misyonluğu tasfiye edilmiş gibi görünüyor. Ama gerekli saygınlığın koruması, dağılma ve yozlaşmanın olmaması çok memnun edici bir durum. Haliyle sosyolojik olarak 'klasik anlamdaki son Mürşid' Ali Haydar Coşkun'dan sonra Mürşit soyundan sırası gelen, bu görevi üstlenemedi. Çünkü, klasik anlamda bir topluluk kalmadı. Ancak, hiçbir şekilde Mürşidlik misyonluğunun devam ettirilememesi de söz konusu değil.

Mürşid soyu olan Yanyatır Ocağı, halk dilinde "Dede Sülalesi" sosyal / kültürel değişimi izliyor ve modern ve post modern topluma göre donanarak gelişimini sürdürüyor.

Bu değişim sonrasında yeni gereksinmelere ve durumlara uygun olarak gerekirse; Mürşidlik görevi, günün koşullarına uygun bir modelle aktif bir şekilde kendiliğinden daim hale geçecek, gibi görünüyor... [İsmail Engin]

Bkz. Veli Asan: "Biten Yanyatır (Narlıdere) Dedeliği", Cem Dergisi 3 (1993) 31: 44-45

4 Kasım 2013 Pazartesi

... Will You Marry Me









"... Will You Marry Me"
- Duvar Yazıları [1 - 9];
© Foto: İsmail Engin,
Dossenheim - Rhein-Neckar-Kreis
- Baden-Württemberg, 2011

Edirne'de Gündelik Hayat



Edirne'de Gündelik Hayat [1-3];
© Foto: İsmail Engin,
Edirne, 2008

Aziz Mahmud Hüdâyî'ye Ait Gömlek

Foto: İsmail Engin (2010),
Aziz Mahmud Hüdâyî'ye Ait Gömlek
- Aziz Mahmud Hüdâyî Türbesi
/ Sonsuzluğun Kapısı Türbeler
/ 16 ağustos - 5 ekim 2010;
Topkapı Sarayı, Has Ahırlar,
T .C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü,
Sultanahmet, Fatih - İstanbul

[İsmail Engin] İnanç" odur ki; "tılsımlı gömlek":

Giydiği kişiyi hastalıklara karşı korur ve şifa verir. Tehlikelere, kötülüklere karşı korur. Dualarla, efsunlarla donatılmıştır. Kılıç kesmez. Giyene mutluluk getirir. Hatta taşıyanı görünmez kılar...

Üzerine Allah'ın adları, haftanın günleri, meleklerin adları, yazı, semboller, tılsımlar, ayet ve vefkler işlenir...

"Tılsımlı gömlek"lerin en bilinenleri, Topkapı Sarayı Müzesi'nde [Cem Sultan'a ait tılsımlı gömlek (Env. No. 13/1408), üzerinde Sultan Murad yazılı tılsımlı gömlek (Env. No. 13/1165)], Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde (İstanbul) [Tılsımlı gömlek (h: 103 cm, Env. No. 1741), (h: 83 cm, Env. No. 1743) ve Konya Mevlana Müzesi'nde [Sultan Veled'e atfedilen yazılı gömlek (Env. No. 796)] yer alıyor. Ayrıca İstanbul Türk - İslam Eserleri Müzesi'nde de var.

Bunların sahibinin ululuğuna hürmeten sonradan yazılarla süslenmiş ve saklanmış olduğu ileri sürülse bile, gömleklerin bir kısmında, giyilmiş olduğunu gösteren emareler bulunuyor...

Aziz Mahmud Hüdâyî türbesinde yakınlarından birçok kişinin kabri var. Türbede Aziz Mahmud Hüdâyî'nin sandukası üzerinde onüç dilimli Celvetî tacı biçimde bir kubbe yükseliyor. Aziz Mahmud Hüdâyî'nin yören tacı onüç terkli ve yeşil destarıyla iyi durumda. Aziz Mahmud Hüdâyî'nin beyaz pamuklu bezden dikilmiş olan gömleği vefklerle ayrı bir değer kazanıyor...

Ayrıca bkz. ve krş. Ekrem Işın (Yayına Hazırlayan): Elemterefiş - Anadolu'da Büyü ve İnanışlar. İstanbul 2003; Nurhan Atasoy: Derviş Çeyizi - Türkiye'de Tarikat Giyim ve Kuşam Tarihi. Ankara 2005.

İstanbul Bektaşiliği: Oniki Terkli Bektaşi Fahirleri ve Elifî Mürşid Tacı Şeklinde Keramikten Kahve Fincanı

"Oniki Terkli Bektaşi Fahirleri ve 'Elifî' Mürşid Tacı"
şeklinde keramikten kahve fincanı ...
Foto: İsmail Engin, 2004
/ İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Şehir Müzesi
/ Barbaros Bulvarı, Yıldız - 80690 İstanbul;
Tel.: (0212) 258 53 44

30 Ekim 2013 Çarşamba

Karaca Ahmed'in Hırkası ( ~ 13. - 14. yüzyıl)

© Foto: İsmail Engin (2010),
Karaca Ahmed'in Hırkası
( ~ 13. - 14. yüzyıl)
[günümüze ipler ve kumaşlarla
desteklenerek gelmiş]
- Karaca Ahmed Sultan Dergâhı
- İstanbul / Sonsuzluğun Kapısı
Türbeler / 16 ağustos - 5 ekim 2010;
Topkapı Sarayı, Has Ahırlar,
T .C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü,
Sultanahmet, Fatih - İstanbul
"Karaca Ahmed ulu Veli
Akıllanır gelen deli"

[İsmail Engin] Karaca Ahmed, Alp erenlerden / Anadolu erenlerindendir.

13. - 14. yüzyıllar arasında yaşadığını kaynaklar belirtiyor.

Yine kaynaklarda, Karaca Ahmed'in Hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin yanında dervişlik hizmeti yaptığı, onun tarafından yetiştirildiği; Alevilikte 12 hizmetten biri olan "Gözcü"lük görevinin bizzat Hacı Bektaş Veli tarafından ona verildiği ve o günden beri kendisinin "Gözcü Karaca Ahmed Sultan" diye anıldığı kaydediliyor.

Bugün, Alevi cemlerindeki "Gözcülük" hizmeti onun ismiyle yapılıyor...

Bulgaristan'da Deliorman Alevileri: Hüseyin Baba Tekkesi ve Meydanevi | Тюрбе на Хюсин Баба, Voden Milli Parkı; Adaköy Köyü yakınları, Ostrovo | Zavet | Резерват Воден, до с. Острово, община Завет - Razgrad | обл. Разград, 2005



















Bulgaristan'da Deliorman Alevileri:
Hüseyin Baba Tekkesi ve Meydanevi
 | Тюрбе на Хюсин Баба
© Foto: İsmail Engin,
Voden Milli Parkı; Adaköy Köyü yakınları,
Ostrovo | Zavet |  Резерват Воден, до с. Острово,
община Завет - Razgrad | обл. Разград, 2005