Bu Blogda Ara

13 Eylül 2017 Çarşamba

Esat Korkmaz, Alevilik vahiy dışı felsefi bir dindir, diyor...

[İsmail Engin - @kanalkulturEsat Korkmaz, Manisa Demirci doğumlu. DEV-GENÇ genel yönetim kurulu üyeliği yapmış. 1974’te siyasi affıyla cezaevinden çıkmış. Osman Yüksek Mühendisi. 12 Eylül sonrasında Orman Bakanlığı’ndaki görevine son verilmiş. 1980’lerin sonlarından itibaren Alevilik-Bektaşilik konusunda çalışmalara yönelmiş. Nefes Dergisi ve ilk seri Serçeşme Dergisi’nde genel yayın yönetmenliği yapmış.

Varlık Dergisi’nde “Kızılbaşlık”[Varlık 62 (1995) 1053:17 – 20], “Alevilik-Bektaşilik ve Türkçe” [Varlık 68 (2000) 1117: 65 – 7], “Âşık Geleneğiyle Bize Ulaşan Aydınlanma ve Başkaldırı” Varlık [65 (1998) 1086: 25 – 29] ve “Nirvana'dan Enelhakk'a Ölmeden Evvel Ölmek ya da Yaşarken Dirilmek” [Varlık 67 (1999) 1104: 27 – 32] başlıklı makaleleri yayınlanmış.

Şahkulu Sultan Dergâhı; Şahkulu Sultan Külliyesi Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma, Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları serisinde, Esat Korkmaz’ın Alevilik hakkındaki kimi yayınlarını basmış: “Kırklar Cemi” (1997), “Dört Kapı Kırk Makam” (1998) gibi.

Şahkulu Sultan Dergâhı’na ait Şahkulu Sultan Külliyesi Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma, Eğitim ve Kültür Vakfı’nın çıkardığı “Alevilik- Bektaşilik Cep Kitapları Dizisi”nde Doğu Perinçek’le birlikte “Laiklik Nedir? Aleviler Niçin Laik Olmak Zorundadır?” (1998) adlı kitabı kaleme almış.

Yine, adı geçen vakfın yayınları arasında yer alan “Alevilik Nedir? Dizisi” kapsamında “Alevilik Nedir?” (1994), “Hacı Bektaş Veli”, “Alevilik Bektaşilik ve Türkçe” (1997), “Ölmeden Evvel Ölmek” (1997), “Hüseyin ve Kerbala” (1998), “Pir Sultan Abdal” (1998), “Alevilikte Kadın” (2014), “Darın Pirleri” (2014), “Dar’dan İndirme Erkanı” (2014) ile “İnsan Tanrı” (2014) adlı kitapları yayınlanmış. Aynı vakfın yayınlarından “Eğitim Dizisi”nde ise, “Alevilikte Hızır Tapımı” (2014), “Alevi Aydınlanması Hümanizma” (2014), “Şeyh Bedreddin” (2014), “Kızılbaş Ütopya Rıza Şehri” (2014) başlığında hazırladığı eserler, vakıf tarafından, okurla buluşturulmuş.

Esat Korkmaz, kaleme aldığı, “Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü” (1993), “Alevi Felsefesi” (1994), “Alevilik ve Aydınlanma” (1997), “Alevilere Saldırılar” (1997), “İnsan Tanrı” (1997), “Kaygusuz Abdal ve Işık Felsefesi” (1997), “Anadolu Aleviliği (Felsefesi – İnancı – Öğretisi – Erkânı)” (2000), “Pir Sultan Abdal : Üçüncü Ölmem Bu Hain” (2005), “Yorumlu İmam Cafer Buyruğu” (2007), “Şeyh Bedreddin ve Vâridât” (2007), “Kırklar Cemi” (2008), “Kızılbaş Aydınlanma” (2011), “Kızılbaşlıkta Üç Firar Üç Terk” (2014), “’Gerçekçi Ol, Olanaksızı İste’ Kızılbaş Ütopya” (2014), “Zerdüştlük Terimleri Sözlüğü” (2015), “Bütün Yönleriyle Alevilik” (2015), “Şamanizm: Esrik Yolculuk” (2016) ve “Etimolojik Kızılbaşlık Sözlüğü” (2016) adlı kitaplarıyla da kamuoyunda ve Aleviler arasında tanınıyor.

Keza, “Pir Sultan Abdal Divanı : Biyografi” (1994), “Alevi Süreğinde-Bektaşi Yolunda Enel Hak” (1995) kitaplarını derlemiş.

Yazarın hazırladığı veya yayına hazırladığı kitaplar arasında, “Vilâyetname : (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli)” ( 1995), “Ansiklopedik Eski Türk İnançları ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü” (2003) ile “Nejat Birdoğan Anısına ‘Gülyüzlüm Merhaba’” (2008) adlı eserler bulunuyor.

Diğer taraftan, herbiri 48’er sayfadan ibaret 12 kitapçıktan oluşan “Alevilik Temel Eğitim Seti” (2002) de hazırlamış. Bu sette, “Kerbela”, “Hacı Bektaş Veli, “Alevilikte Cem ve Oniki Hizmet”, “Miraç ve Kırklar Cemi”, “Musahip ve Musahiplik”, “Pir Sultan Abdal”, “Alevilikte Ölüm ve Yaşam Felsefesi”, “Alevilikte Tanrı Tasarımı”, “Alevilik Nedir?”, “Alevilikte İnsan Tasarımı”, “Dört Kapı Kırk Makam”, “Alevilik ve Laiklik” konuları ayrı ayrı kitapçıklar halinde ele alınmış.

Esat Korkmaz, “Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü”nün (1993) “Alevilik” maddesinde,
“Alevilik-bektaşilik, kendine özgü bir Anadolu alevilik’idir. XIII. yy’ın ilk yarısında Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli’nin görüşleriyle şekillenmeye başladı; İslamlık öncesi Türk kültürü, Anadolu yerleşik inançları, gelenekleri, görenekleri ve eski Yunan-Roma düşüncesi potasında, geleneksel alevilik’in süzgeçten geçirilip Arap kültürü etkilerinden arındırılmasıyla bizim toprağımıza özgü yeni bir sentez olarak belirdi. 
Taassuba dayalı katı kurallar yerine, insan ruhunun ve inancın yücelğine dayanan bir ahlâk sistemi geliştirdi; süreç içinde, geleneksel alevilik’in siyasal yanı bir ölçüde önemini yitirdi; buna karşın, dinsel-düşünsel yanı ağırlık kazandı.” (Korkmaz 1993: 30)
diyordu.

“Anadolu Aleviliği (Felsefesi – İnancı – Öğretisi – Erkânı)” (2000) adını verdiği eserinin arka kapağında ve “Önsöz”ünde,
“Bu ürün, bilimsel kaygı sürekli canlı tutularak gerçekleştirilen; Anadolu Aleviliğinin felsefesine-inancına, öğretisine ve erkânına yönelik bir çalışmadır. Anadolu Aleviliği, ‘bilge’ olarak karşımıza çıkan eren[lerin] felsefesidir, bu anlamda vahiy dışı felsefi bir dindir[/inançtır]; bir eren öğretisidir, bu anlamda bilimsel bir kuramdır.” (Korkmaz 2000: Önsöz [5] ve Arka Kapak)
görüşünü ortaya atıyor; “Anadolu Aleviliğinin bir felsefi din, bir bilgelik öğretisi olduğunu kanıtlamaya” (Korkmaz 2000: Önsöz [5]) çalışıyordu.

Aynı şekilde, “Felsefesi ve öğretisi gereği laik olan Alevi yaşama biçiminin aydınlanma, hümanizm ve etik boyutları”nı irdeleyerek, geleceğe “yol gösterecek olan Alevi ütopyasının, bu bağlamda Alevi düşşsel toplum projesinin (kâmil toplum projesi) çerçevesi”ni çiziyordu. (Korkmaz 2000: Önsöz [6])

Adı geçen çalışmasının “tanrıbilimden bağımsız ya da tanrıbilime egemen bir düşünce tavır-uygulama yaratarak, İlkçağ materyalizmini, İlkçağın sezgici-doğa değerlerini Ortaçağ’da yeni bir yorumla dirilterek bugünlere ulaştıran dünün Aleviliğini, yarınlara uzanmak üzere güncele taşımak için yapıldı”ğını belirterek “nereye gideceğimiz bilinmezse, nereden geldiğimizin bir anlamı olmaz” diye ekliyordu. (Korkmaz 2000: Önsöz [6])

“Önsöz”de şu hususu da değinmeden edemiyordu:
“Çalışma kapsamında canlarımızın bir kesimi, kimi anlayış ve değerlendirmelerle belki ilk kez karşılaşmış olacaklar: Tepkilerini ya da onaylarını ‘inanarak’ gösterme eğiliminde olanlara bir önerim olacak: Çekip gitmeyin, durun düşünün; tepkinizi ya da onayınızı ‘düşünerek tüketmenizi, bu yolla tüketimi üretime dönüştürmenizi dilerim. Çünkü anlatılanlar ya da yorumlananlar, unutulan ya da unutturulan dünün Aleviliğinin ‘otantik’ özünden başka bir şey değildir.” (Korkmaz 2000: Önsöz [6-7])
Ona göre,
“Bir ‘bilgelik öğretisi’ ya da ‘felsefi bir din’ olan Alevilik; varolanları ‘öyle olduğu gibi’ bilmeye yönelerek bilimi dinden bağımsızlaştırdı: ‘Düşünceyle nesnenin uygunluğunu’ hakikat olarak algılayarak aydınlanma kanalını açtı; nesnel dünya tarafından ‘bilincin’ ayaklar altına alınmasına son verdi; doğasal değerleri, doğaötesi değerlere karşı harekete geçirerek, dinsel toplumun sahte anılarını yerle bir etti.” (Korkmaz 2000: 9)
Yazar,
“‘Savunma amaçlı’ olarak geliştirilen ya da aydın katkısıyla üretilen, ‘Alevilik asıl Müslümanlıktır; Alevilik İslamın Anadolulaşmış biçimidir; Alevilik Anadolu Müslümanlığıdır; Alevilik Türk Müslümanlığıdır ya da Alevilik Kürt Müslümanlığıdır vb.’ tanımlar Aleviliği anlatmaktan uzaktır. Aleviliği ‘vahiyli’ bir din olarak tanımlamak, Aleviliğin otantik özünü çarpıtmak anlamına gelir. Bu tanımlar, Aleviliğin asimilasyonunda ‘merdiven basamağı’ görevi görmektedir. Bu tanım ve terimlerle anlatılmaya çalışılan Alevilik, asimile bir Aleviliktir.” (Korkmaz 2000: 10)
vurgulamasını yapıyordu.

Yazar için,
“Alevilik-Bektaşilik bugün bir başkaldırı içindedir.” 
“Hem başkasına, hem kendine karşı. Çünkü sözel kültürden, yazılı kültür haline dönüşüyor da ondan.” 
“Yazılı yanı, kimi otantik yapıların sayfalarında gizil durumda saklıdır. Ve ancak bir aydın katkısıyla çıkarılabilir.” (Korkmaz 2000: 11)
O, “felsefe yapılarak” yaşama geçirilecek Anadolu insanını kapsayan konular ve sorunlar karşısında Alevi-Bektaşi felsefesinin “köktendincilik lehine” “kurban” edilmemesi için, “Yaşarken yeniden dirilmek temel diyalektiğiyle” vukuu bulması gerekir. Yoksa, “‘Ölmeden evvel ölmek’ tasarımı ortodoks inancın ‘öldükten sonra dirilmek’ biçiminde kemikleştirilen ‘mahşer tasarımına’ dönüşmüş olur.” (Korkmaz 2000: 11-12) betimlemesini yapıyordu. Buradan hareketle, şu hususun altını çiziyordu:
“Şimdi bu sözlü gelenek yazılı bir iletişim durumuna dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu, bir altüst oluş getirecek: Sözlü geleneğin dünden gelen saygın kimlikleri ya da kurumları, yazılı geleneğin, yazılı iletişimin çağdaş kimlikleri ya da kurumları ile çatışma içinde. Bunu bir ölçüde doğal karşılamak gerek; çünkü bu da kendi içinde bir ‘başkaldırı’dır. Toplumsal tarihte her başkaldırının bir ‘bedeli’ vardır. Yazının gelişiyle (keşfiyle) sözel geleneğin taşıyıcısı ‘bellek’ dumura uğrayacaktır. Süreç içinde sözlü geleneğin yaşam bağı her geçen gün daralacak ve ‘sözel bilgelik öğretisi’ sonsuza dek ‘yokolacaktır.” (Korkmaz 2000: 12)
Bu noktada, “Yapılması gereken nedir?” sorusunu soruyor ve cevaplıyordu:
“Yapılması gereken; sözel geleneğin taşıyıcısı olan ‘bellek’ körelmeden aydın katkısıyla Anadolu Aleviliği olarak adlandırdığımız felsefi dini ya da bilgelik öğretisini, sözel malzemeden süzüp, yazılı malzeme durumuna getirmektir.” (Korkmaz 2000: 12-13)
Bu bağlamda, bir soru daha yöneltiyordu: “Peki Alevi-Bektaşi zemininde aydın katkısı özgür mü?” Söz konusu katkının bir “kuşatma altında” olduğunu belirttikten sonra;
“Öncelikle sözel kültürün aktığı asıl alanda, yani geleneksel katta, topluluk örgütlenmesi zemininde, ‘akıldışılığa’ karşı duruş alan aydın, ‘korkulan’ bir kimlik. Sözel kültür alanının her şeye karşın felsefeye, bilimsel söyleme yatkınlığı; felsefe ve öğreti konusunda çok iyi bir ‘alıcı’ olması aydının ‘tek tesellisi’ gibi. Tabandaki bu olumluluk geleneksel zeminin doğal öğretmenlerinde (dede, baba vb.) ve geleneksel örgüt yöneticilerinde ortadan kalkmaktadır. ‘Soy onaylı’ doğal öğretmelerle genellikle ‘köken onaylı’ örgüt yöneticileri karşısında, ‘taban onaysız’ aydın çaresizdir.
Aydın katkısına en açık alan demokratik toplum örgütlenmesi tabanı olarak görünüyor. Ancak, tabandan tavana çıkıldığında, yani örgüt yöneticilerine ulaşıldığında, olumluluk olumsuzluğa dönüşüyor. ‘Tabansız’ aydınla ‘tabanlı’ örgüt yöneticisi karşı karşıya geldiğinde ‘tabanlı’ olmanın örgüt yöneticisine verdiği ‘despot görünmez el’ aydını ‘sansüre’ yelteniyor.” (Korkmaz 2000: 13-14)
görüşünü dile getiriyordu.

Anadolu Aleviliğinin bir “felsefi din” olduğunu savunan Esat Korkmaz (2000: 16-27) için “Tanrı-evren-insan” üçlemesindeki diyalektikte “İnsan-tanrıcılık” anlayışı, “Hak-Muhammed-Ali” üçlemesinde öne çıkarak “perdeleniyor”.
“‘Hak-Muhammed-Ali’ üçlemesinin özündeki diyalektik kavranamadığı için, evren, insan ve toplum sorunları akıl alanından inanç alanına, felsefe alanından tanrıbilim alanına taşınıyor; Alevi felsefesi tanrıbilim olup çıkıyor. (...) ‘Anısız’ ve ‘geleceksiz’ bir Alevilik, Ortaçağ’ın ‘günümüz kılıklı’ sömürgecilerinin elinde, ‘iç-kimlik bunalımını şifa sayan’ bir ‘dine’ dönüşüyor (...)” (Korkmaz 2000: 16-17)
Esat Korkmaz (2000: 44-46), “inançsal değişim – dönüşüm”de “Kırklar Cemi söylencesi”ni kilit durumda görüyordu. Ona göre, bu söylencenin “neyi anlattığı” hususunda “sığlık” vardı. Ve bu “sığlığa” “şeriatçı İslamdan gelen ‘kirlenmeler’ de ‘yapışmış..’”tı. Muhtemelen “Kırklar Cemi”, “yoğun asimilasyon kanalında” “düşsel tasarımdan, inanç kabullenmesine dönüşecek”, “‘mucize’ye indirgenecek” “şeriatçı inanca bir başkaldırı olarak” tasarlanmış olmasına rağmen, “bu inancın bir parçası durumuna gelecek”ti.

“Kırklar Cemi ve onu önceleyen Miraç yolculuğu” yazar için,
“bir söylencedir, yani ‘akıl yürütme’ yoluyla ulaşılan bir tasarımdır. (...) Alevi-Bektaşi kimliğinin ‘geriye dönüşle’ yarattığı bir kurgudur.” Aleviler-Bektaşiler, “olağanüstü kolektif bir kurgu” olan “Kırklar Cemi söylencesiyle Ortodoks İslamı felsefi bir din olma yolunda bir ‘dönüşüme’ sokmuştur. (...) Söylence sonunda (...) Tanrı, kimlik değiştirmiş ve kâmil insana; Tanrı’nın aklı olarak beliren Cebrail kimlik değiştirmiş ve insanın aklına; Tanrı’nın kitabı kimlik değiştirmiş ve insan yapıtına dönüşmüştür. Dönüşüm sonunda vahiy’le ilgi tümden kesilmiş ve ortodoks din/inanç, felsefi din/inanç durumuna gelmiştir.” (Korkmaz 2000: 49-53)
Korkmaz (2000: 234) “Alevi-Bektaşi ceminin ibadet dili Türkçe’dir” diyordu.

Esat Korkmaz, konuyla ilgili görüşlerini, 2002’de yayınladığı “Alevilik Temel Eğitim Seti”nin 9. kitapçığı olan “Alevilik Nedir?” ile 4. kitapçığı “Miraç ve Kırklar Cemi”nde de özetliyordu.

Aynı serinin 8. kitapçığı “Alevilikte Tanrı Tasarımı”nda (2002: 8),
“Alevilikteki iki üçlemenin ilkinde, yani Hak-Muhammet-Ali üçlemesinde ‘Ali’ kimliği, batıni bilinçle donanmış ‘insan’ anlamında ve konuşan Tanrı ‘donunda’ bir ‘öznel gerçeklik’ olarak karşımıza çıkar. Üçlemenin diğerinde, yani Tanrı-doğa-insan üçlemesinde ise ‘insan’, doğadaki gizilgücün kimliklendirilmiş biçimi olarak ‘nesnel gerçeklik’ anlamında tüm doğa kimliğiyle çıkar karşımıza.
Demek ki insan hem ‘öznel gerçeklik’ hem de ‘nesnel gerçeklik’tir; bunu sezinleyen Hallac-ı Mansur, ‘Ben Tanrı’yım’ anlamında ‘-Enel Hak’ demiştir.”
tezini ortaya koyuyordu. [İsmail Engin - @kanalkultur

→ Esat Korkmaz: Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü. Ant Yayınları, İstanbul 1993.

→ Esat Korkmaz: Anadolu Aleviliği (Felsefesi – İnancı – Öğretisi – Erkânı). Berfin Yayınları, İstanbul 2000, 493 S., ISBN: 975-7354-96-1

→ Esat Korkmaz: Alevilik Temel Eğitim Seti. Yön Matbaacılık, İstanbul 2002 (“Kerbela”, “Hacı Bektaş Veli, “Alevilikte Cem ve Oniki Hizmet”, “Miraç ve Kırklar Cemi”, “Musahip ve Musahiplik”, “Pir Sultan Abdal”, “Alevilikte Ölüm ve Yaşam Felsefesi”, “Alevilikte Tanrı Tasarımı”, “Alevilik Nedir?”, “Alevilikte İnsan Tasarımı”, “Dört Kapı Kırk Makam”, “Alevilik ve Laiklik” kitapçıkları, herbiri 48 sayfa), ISBN: 975-8680-00-5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder