Sivas-Divriği-Gökçebel Köyü doğumlu, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Halkbilim Bölümü mezunu “dedesoylu” Piri Er, “Geleneksel Anadolu Aleviliği” (1998) adını verdiği kitabında, “herkesin bir ucundan tutup çekiştirdiği Anadolu Aleviliği bu anlaşılmazlığın ve kısır çekişmelerin acılarını çekiyor” (Er 1990: Önsöz) diyordu.
Ona göre, bir yandan “İran Şiiliği ile özdeşleştirilmeye ve kaynaştırılmaya” yönelik faaliyetlerle “tahrif” olan Anadolu Aleviliği, öte yandan “politik amaçlarla” ve “oy tacirliği ile kimi Alevi dedelerince pazarlanmaya” da çalışılıyor; “bu aymazlıklar içinde kendi kimlik sorununu çözmeye, kendini tanıtmaya ve tanıtmaya” çabalıyordu. Ancak, bilimadamı ve uzmanların tartışmaları, bir başka çözümsüzlük noktasını oluşturuyor, Anadolu Aleviliği bu bağlamda bir çıkmazı yaşıyordu. (Er 1998: Önsöz)
Yazar, kitabında, “Bana göre, yapılan tasnif ve tanımlamaların tek başına birine doğru diğerlerine yanlış demek mümkün değildir” kaydıyla, “Anadolu Aleviliği yaşama biçimi olarak bir kültür, düşünce biçimi olarak bir felsefe, duygu biçimi olarak bir inanç olma özelliği taşır. Ancak bunların ağırlık dereceleri farklıdır.” görüşlerini de paylaşıyordu.
Piri Er, kaleme aldığı eserinde (1998: Önsöz), Anadolu Aleviliğine yönelik tartışma konularından birinin “kaynak sorunu” olduğunu vurguluyor; buradan hareketle şu hususları dile getiriyordu:
“Kimi araştırmacılara göre İslam kaynağından beslenen ve İslam’ın bir kolu olarak yorumlanan Anadolu Aleviliği, kimi araştırmacılara göre birçok konuda kaynağını Orta Asya’dan almış, kimilerine göre Anadolu’da yeşermiş, kimilerine göre Zerdüştlük, kimilerine göre Maniciliğin etkisinde kalmıştır.
Anadolu Aleviliğini bir tek kaynaktan beslendiğini söyleyerek açıklamak mümkün değildir.”Onun için, Anadolu Aleviliğini,
“Bu kültürü İslam kaynağına dayandırarak, Hz. Ali ile başlatıp On iki İmamlar’la sürdürerek açıklamak olanaksızdır. Hz. Ali’den binlerce yıl öncesine inen kültürel mirasa sahip Anadolu Aleviliğini Hz. Ali ile Kerbela olayı ile açıklamaya çalışmak, onun alanını daraltmak ve onu küçültmek anlamına gelir. Anadolu Aleviliğinde İslam’i unsurlar birer semboldür. Tipler yaratılmış tiplerdir ve tarihi şahsiyetlerle direkt bağlantıları yoktur. Hz. Ali’yi de Kerbela’yı da yaratan ve kendine göre yorumlayan Anadolu Alevisidir. Anadolu Aleviliğinde yer alan İslami unsurlar göstermeliktir ve yorumlanışı bakımından İslam’la tezat oluşturur. Ancak Anadolu Alevisi kendini gerçek Müslüman, uygulamalarını ise İslam’ın gerçek boyutu olarak değerlendirir. Oruc, namaz, hac, ibadet, kadın, içki, dans, müzik vb. pek çok konuda İslam inancıyla bağdaşmayan görüş ve uygulamalara sahiptir. Ancak o kendini İslam’ın içinde hatta özünde görür.” (Er 1998: Önsöz)Piri Er “Geleneksel Anadolu Aleviliği” kitabında (1998: Önsöz), Anadolu Aleviliğinin Şamanizmden etkilendiğini belirttikten sonra, kadına gösterilen saygıyı, ibadetteki dans ve müziği, dini liderleri olan dedelerin konumunu, kurbana yaklaşımını, bu etkileşime örnek olarak veriyordu.
“Dedesoylu” Er, cemlerde yürütülen on iki hizmetten “çerağcı” ile
“Zerdüştlükten aldığı ateş kültünün izlerini, ağaca bağladığı bez parçasında Orta Asya’daki ateş kültünün izlerini, tenasüh inancında Brahmanist ve Budist inancın izlerini, eline, diline, beline sahip ol ilkesinde Maniheist inancın izlerini taşırken, içinde bulundurduğu pek çok gelenek ve pratikle her inançtan birşeyler almış ve inançlar üstü bir yapıya kavuşmuştur”görüşünü kaleme alıyordu.
Piri Er’e göre,
“Anadolu Aleviliğinin bir tek kaynaktan beslendiğini söylemek, ya da açıklamaya çalışmak onun alanını daraltıp anlaşılmaz kılmaktan başka bir işe yaramaz.”Piri Er, eserin “Önsöz” kısmındaki değerlendirmelerinde şunları ifade ediyordu:
“Anadolu Aleviliğinin tamamen İslam dışı olduğu ya da bünyesinde hiçbir İslami unsur taşımadığını söylemenin de doğru olacağı inancında değilim. Kanımca % 10-15 oranında girmiş bir İslam var, ancak bu orandaki unsurlar da Anadolu Aleviliğinde bazı olguların üzerine çekilmiş birer kılıf işlevini görüyor, göstermelik bu kılıfın altında yatan öz ise farklı. Allah, Muhammed, Ali gibi kavramlar İslam’ın yansıması gibi görünürken bu kavramların İslam inancı açısından yorumlandığını söylemek mümkün değil, isim aynı olmakla beraber içerik farklı. Ancak Anadolu Alevisi kendini İslam içerisinde gördüğünden yarattığı her tipe İslam içerisinde bir yer bulup, yaptığı her uygulamaya İslam inancı açısından bir yorum getirme gayretini gösteriyor.”Piri Er (1998: Önsöz), Anadolu Aleviliğinde iki Ali’nin olduğu kanaatindeydi:
“Bunlardan biri dördüncü halife ve Hz. Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı olan Hz. Ali, diğeri ise Anadolu Alevisinin yarattığı bir Ali”.Buradan yola çıkarak yazar, şunları belirtiyordu:
“(...) Anadolu Aleviliğini Ali düşüncesi değil, Ali’yi Anadolu Alevi düşüncesi yaratıyor. Onun kişiliğine yeni sınırlar çizip birtakım fonksiyonlar yüklüyor. ‘Yer su gök duman iken, yani dünya var olmadan önce nurdan bir kandilde bulunan ve sırrına erilemeyen bir Ali’ yaratıyor.”Nitekim bu meyanda Piri Er (1998: 1-2), iki Ali’nin birbirine taban tabana zıtlıklar taşıdığını vurguluyor ve iki Ali’den birinin tarihi bir şahsiyet olarak İslam savaşlarına katılmış, “Anadolu Alevisinin inancına göre Hz. Muhammed’in kendisine halife tayin ettiği kişi”; diğer Ali’nin “onun Ali’ci olmasını sağlayan gerçekte olmayıp, Anadolu Alevisinin düşüncesinde yaratılmış ve yüceltilmiş bir Ali” olduğunun altını çiziyor, bunun “Anadolu Aleviliğini belirleyen” Ali olduğunu ifade ederken,
“Gerçek Ali olan Hz. Ali ise Anadolu Aleviliği açısından bir sembol. Hz. Ali hiçbir zaman bir Alevi olmamış. Alevi gibi düşünüp yaşamamış. Peygamberin sünnetine sıkı sıkıya bağlı bir kişi.”diyor ve “Hz. Ali düşüncesi Anadolu Aleviliğini değil, Anadolu Aleviliği Ali ve Ali düşüncesini doğuruyor” görüşünü okurla paylaşıyordu.
Yazar (1998: Önsöz), diğer taraftan Ali gibi Hüseyin’in de Anadolu Alevisi tarafından yeniden yaratılıp yorumladığını kaydediyordu:
“Hüseyin’in uğradığı haksızlıkta kendi acılarını, Hüseyin’in başkaldırışında kendi isyanını görüyor ve onun için Kerbela’yı yeniden yorumlayıp yenilmez bir halk kahramanı ve özgürlük savaşçısı yaratıyor.”Er (1998: Önsöz), On iki İmamlar için de “durum aynı” diyor ve ekliyordu:
“Hz. Ali olmasaydı, Kerbela ve Hz. Hüseyin olmasaydı da Anadolu Aleviliği olacaktı. Belki adı farklı, yaratılan kahramanlar farklı olacak, ama Anadolu Aleviliği dediğimiz olgu bir şekilde var olacaktı.”Piri Er, “Geleneksel Anadolu Aleviliği” adlı eserinde (1998: 21),
“Anadolu Alevisinin yaptığı ibadetinde yürüttüğü on iki hizmetin Kur’an hükümleri ve İslam inancının genel niteliği açısından yorumunu yapmak oldukça güçtür”kaydını düşerken,
“Anadolu Aleviliğinin ibadet biçimi olan cemler ve cemlerde kılınan halka namazı, Türkler’in İslam öncesi içinde bulundukları inanç sistemlerinin izlerini taşıyor görünmektedir. İslami bir kılıfa büründürülen eski inanca ait unsurlar üzerindeki kılıfın altından her zaman kendini hissettirmektedir.”görüşündeydi... [İsmail Engin - @kanalkultur]
→ Piri Er: Geleneksel Anadolu Aleviliği. Ervak Yayınları, Ankara 1998, ISBN: 975-965 43-0-X
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder