Bu Blogda Ara

29 Ağustos 2017 Salı

Alevilikte İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışması: Necip Fazıl Kısakürek'in Aleviler ve Alevilik Hakkındaki - Ötekileştirici ve Aşağılayıcı - Görüşleri

"Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim.
Bastığımız yeri taş taş öpeyim,
Bir kırıntı yeter kereminizden.
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben"
[Necip Fazıl Kısakürek]
[İsmail Engin - @kanalkulturAleviler arasında yürütülen "İslam-İçi" ve "İslam-Dışı" / "Din" tartışmasının önemli nedenlerinden biri "Alevilerin" ve "Aleviliğin" ötekileştirilmesi; asimilasyonu, dönüştürülmesi düşüncesi ve bu düşünce etrafında yürütülen girişimler olabilir mi? Örneğin:

"Büyük zat", "eşşiz veli", "Silsile-i Zehep'in en sonuncusu" olarak nitelendirdiği ve "Tasavvuf Bahçeleri" ile"Türk - İslâm Ülküsü" gibi dikkat çeken eserleri kaleme alan Abdülhakîm Arvâsî'yi mürşidi olarak gören, şairliğiyle şöhret bulan ve devrinde "sultanü'ş şuara" ünvanı ile "taltif edilen" Necip Fazıl Fazıl Kısakürek, "Alevîlik"le bir şekilde ilgileniyordu.

"Kırtas" meselesinden itibaren, İslam Peygamberi'nin ölümünden sonra başgösteren ve gittikçe derinleşip siyasi ve itikadî mezhep ayrılıklarına sebep olan olayların tahlilini yaptığı "İlim Beldesinin Kapısı Hazret-i Ali" (İstanbul, 1964); mezarlığı olmayan köyü bulmak için yola çıkan ve ilk bilgi olarak, ölümsüzlüğe giden yolun insanın kendi içinden geçtiğini öğrenen Derviş Yunus’un hikâyesini de içeren "Piyeslerim" (Ulu Hakan / Yunus Emre / S. P. Adam) (İstanbul, 1969); dünyanın ilk teşkilatlı ve mesleki ordusunun "Yeniçeri" olduğunu belirttiği, kuruluşundan sonraki ilk iki asır içinde ideal asker nitelediği, devletinin gayesine ve ahlâkına bağlı gördüğü, Tanzimat'a kadar sürecek olan sonraki üç asır içindeyse bizzat devlet suikastçısı bir asi şeklinde ele aldığı, "bu çöküşü, ruhî ve sosyal bir müessire, iman vecd ve aşkının gönüllerden uçup gitmesine" bağladığı "Yeniçeri" (İstanbul, 1970) ile "Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu" (İstanbul, 1982) gibi eserlerinde dolaylı veya doğrudan Aleviliği de ele alan Necip Fazıl Kısakürek, ilk baskısı 1978'de yayınlanan "Doğru Yolun Sapık Kolları: Arınma Çağında İslâm" (Büyük Doğu Yayınları, İstanbul) adlı eserinde, "Alevîlik" başlığı altında (Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 4. Basım, 1990: 75-77) bir kısım açıyordu.

Zugspitze Panoramablick - II (2017)

Zugspitze Panoramablick - II © Foto: İsmail Engin, Zugspitze, 2017

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Antropoloji ve Aleviler - Alevilik: Dilşa Deniz ve Rê / Raa ya da Yol: Dersim İnanç Sembolizmi

[İsmail Engin - @kanalkulturDilşa Deniz tarafından Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji Anabilim Dalı'nda Prof. Dr. Akile Gürsoy danışmanlığında hazırlanan "Dersim İnanç Sembolizmi" [İstanbul 2011, 304 S.] adlı doktora çalışması, Dersim'de varlığını devam ettiren,"Rê/Raa" olarak adlandırılan ve "Yol" anlamına gelen "bir inancın" sembolleri ve mitik öykülerinin analitik incelenmesini içeriyor.

Çalışmada, "Rê/Raa" denen inancın içeriği, toplumsal kurumlarla bağlantıları ve bunların toplamından oluşan bütünün ne olduğu ele alınıyor. Bölgenin antropolojisi, özellikle kimlik ve kişiliğin şekillenmesindeki etkileri tartışılıyor. "Bu çerçevede tektanrılı dinlerden farklılık taşıyan bu inancın, günümüze kadar direnmesinin sebepleri, bunun Dersimlilerin kimlik ve kişilikleri üzerindeki etkileri ve sonuçları"na bakılıyor.

Tezde, "Dersim İnancı Reya Heq / Raa Haq", "Dersim İnancının Parçaları: Taliw / Raywer / Pîr / Mûrşîd - Talip / Rehber / Pir / Mürşit", "Aşiret", "Mürşidlik", "Dersim İnanç Sisteminin Yan Destekleri; Musahiplik ve Kirvelik"; "Mum / Davetiye", "Kan Sembolizmi", "Renk Sembolizmi ve Kan", "Bend Grêdan / İp Bağlama ve Renk Sembolizmi", "Tenasüh / Ruh Göçü", "Xwadê / Haq / Tanrı ve Xızır / Hızır"... gibi konular irdeleniyor.

Dilşa Deniz, sözü edilen doktora çalışmasında;
"Dersim inanç sistemi, bir dizi kutsal doğal mekâna yönelik inanç pratikleri ve ritüelleri; dikeyliğin yatay sarmal halinde örgütlendiği ve inanç kastlarının ocaklarla/soylara bağlandığı ata kültü ve Alevilik olarak adlandırılan bir miktar İslami söylemi [de içeren] [ile] inanç ve pratiklerini içeren üçlü bir yapısal şemadan oluşmaktadır. Bu yapıdaki parçalar, bir tür modüler sistem, bağımsız ve ilişkili işleyen, yani birbirini ötelemeden, birbiriyle çok karışmadan, ancak güçlü temas noktaları oluşturarak, yan yana duran bir form olarak belirmektedir. Bu farklı yapıyı birbirine bağlayan ortak bağlar, çok tipik bir şekilde karşımıza mitik söylemler olarak çıkmaktadır. Mitik söylemlerle, yani sembolizm üzerinden yazılan metinlerle, geçmiş ve gelecek eklemlenebilmektedir. Bu eklemlenme, bir taraftan özellikle doğa tapınımının bir türü olan ziyaretler üzerinden doğa ile ilişkilendirilirken, diğer taraftan ata kültü olan aşiretler/ocaklar ve bunu da [kendi isimlendirmeleriyle Rê/Raa/Yol olarak, dışarıdan verilen isimle] Alevilik içinde konumlandırılarak tek tanrılı dinlerle temas kurulmaktadır." (Deniz 2011: 34; krş. Deniz 2012: 52-54)
diyor. Deniz'e göre,

Alevilikte İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışması: Prof. Dr. Abdülbâkî Gölpınarlı ve İptidâî Bir Mezhep, Yahud İptidâî Bir Din

[İsmail Engin - @kanalkulturProf. Mehmed Fuad Köprülü'nün öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü "Melâmilik ve Melâmiler" (İstanbul, 1931) adlı tezle bitiren Abdülbâkî Gölpınarlı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Farsça okutmanlığı da yaptı ve burada İslam-Türk Tasavvuf Tarihi ve Edebiyatı dersleri verdi.

Pertev Naili Boratav ile birlikte "Pir Sultan Abdal"ı yazan ve A.Ü. DTCF Türk Dili Edebiyatı Enstitüsü yayınları arasında çıkaran [Ankara, 1943], "Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Veli 'Vilâyet-nâme'"yi hazırlayan [İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1958?], Hz. Ali’ye ait 54 hutbe, 17 mektup, 44 hikmet ve vecize ile 48 şiirin tercümesinden ibaret olan "İmam-ı Alî Buyruğu-Nahc-al Balâga-: Hutbeleri, Mektupları, Hikmetleri, Şiirleri" üzerinde duran [Emek Basım Yayınevi, Ankara, 1958] "Alevî-Bektâşi Nefesleri"ni okurla buluşturan [Remzi Kitabevi, İstanbul, 1963], "100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar" ile "100 Soruda Tasavvuf" (Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1969) hakkında bilgiler veren Abdülbâkî Gölpınarlı, Aleviliği, ilk baskısı 1963 yılında ikinci baskısı da 1992'de yapılan "Alevî-Bektâşi Nefesleri" adlı eserinde "iptidâî bir mezhep yahud iptidâî bir din" (Gölpınarlı 1992: 5) olarak değerlendiriyordu.

Gölpınarlı'ya göre, Aleviliğe hiçbir zaman tarikat denemez. Çünkü:
"Alevî olmak için mutlaka Alevî babayla anadan, hiç olmazsa Alevî babadan gelmek lâzımdır. (...) Alevîlerde, kendilerinden olmayanlardan kız almak yoktur, alan, düşkün olur, yâni yoldan çıkmış sayılır. Bu adamın, düşkünlükten kurtulması, o kadının, yola alınmasıyla mümkündür ve bu da pek zordur." (Gölpınarlı 1992: 4)

26 Ağustos 2017 Cumartesi

Alevilikte İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışması: Prof. Dr. Mehmet Eröz ve İslami Cila

[İsmail Engin - @kanalkultur1960’lı yıllar Türkiye’de sosyolojinin Aleviliği ve Alevilik meselesini bir şekilde keşfettiği yıllardır. Bu bağlamda sosyolog Mehmet Eröz, “İş ve Düşünce” dergisinde yayınladığı “Silifke'de Bir Alevî, Tahtacı Köyü Kırtıl” (1964) başlıklı makalesinin ardından, “Cem” dergisinde “Türkiye’de Alevî’lik Meselesi ve Türk Alevî’liğinin Şamanizm ve Orta Asya Türk Kültürü ile İlgisi” (1966) ve “Yol”da “Türkiye'de Alevîlik - Bektaşîlik Türk Alevîliğinin Şamanizm ve Orta Asya Türk Kültürü ile İlgili” (1966) başlıklarıyla kaleme aldığı yazılarda, “Türkiye’de Alevî’lik Meselesi”ni enine boyuna incelemeye başlamıştı.

O dönem için sosyoloji doktoru olan Mehmet Eröz, Abidin Özgünay’ın genel yayın yönetmeni olduğu “Cem” dergisinde [1 (1966) 3: 19] – ki burada bu dergiyi örnek veriyoruz – seri olarak yayınlanan “Türkiye’de Alevî’lik Meselesi ve Türk Alevî’liğinin Şamanizm ve Orta Asya Türk Kültürü ile İlgisi” başlıklı makalesinin üçüncüsünde, Edremit’te Sarıkız, Silifke’de Kırtıl Dedesi bağlamında yatır, mezarlık etrafında kümelenen âdetlere, geleneklere atıf yaparak “Bu gelenekler Alevî cemaatlerinde İslâmî cilâ altında devam etmektedir.” kaydını düşüyordu..

Mehmet Eröz, adı geçen ve seri yayınlanan makalesinin akabinde “Bozkurt”ta “Birbirine Küsen Türkler: Sünniler – Alevîler” (1969); “Orta Doğu”da “Sünnisiyle Alevîsiyle Türklük Bir Bütündür” (1975) ve “Kon”da “Alevîsiyle Sünnisiyle Bütün Canlar Bir Olsun” başlıklı yazıları yayınlıyordu.

25 Ağustos 2017 Cuma

Alevilikte İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışması: Etem Xemgin'de Aleviliğin Kökeni

[İsmail Engin - @kanalkulturTeori Dergisi’nde 1990 ve 1991 yıllarında yayınlanan "Anadolu Kültüründe Kürt İzleri", [Teori, 10 (1990): 41-47], "Kürt Uygarlığında Alevilik" [Teori, 13 (1991): 41-47], "Kürt İnançlarının Alevilikteki Yeri" [Teori, 14 (1991): 60-65] ve "Kürt Uygarlığında Alevilik Patlaması: Babailer İsyanı" [Teori, 15 (1991): 62-69] başlıklı makalelerinin yanı sıra 1991 yılında Kaynak Yayınları’nda çıkan "Kürt Uygarlığında Alevilik" [İstanbul, 1991] adlı eserinde Cemşid Bender, Aleviliği, "Kürt patentli" bir inanç felsefesi şeklinde görüyor; Aleviliğin, "Kürtler"in aşiret inançlarının rönesansı, "Kürt uygarlığı"nın ürünü bir inanç felsefesi olduğunu ileri sürüyor; Zerdüştlük ile Yezidiliğin, İslamiyeti etkileyerek Aleviliği oluşturduğunu savunuyor; Alevilik ve Bektaşilik Anadolu'da eski ve köklü inanç sistemlerinin "İslami örtü altında şekillenen ürünleridir" diyordu [Bkz. Cemşid Bender: Kürt Uygarlığında Alevilik. Kaynak Yayınları, İstanbul 1991: 41].

Bir süre sonra Nejat Birdoğan, "Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı (İçerik ve Köken)" [İstanbul, 1995] adıyla yayınladığı eserinde, Anadolu Aleviliğini, Müslümanlıktan doğmamış; Anadolu'daki Türklerin ve Kürtlerin yaşadıkları eski Orta Asya, İran, Mezopotamya bölgelerinde tanıdıkları kimi dinlerin ve geleneklerin bugüne gelmiş, harmanlaşmış ve süzülmüş kalıntısıdır şeklinde yorumluyor; Alevi tapınmalarının, cemlerde yer alan şiir, müzik ve semah ritüellerinin de İslamda bulunmadığından hareketle, Aleviliği İslam dışı buluyor; Alevilikte var olan ritüellere göre, o İslamdan daha eskiydi ve İslam ortaya çıktığında Alevilik olmasa bile başka başka adlarla vardı diye görüşlerini dile getiriyor; İslam kurallarına benzemese bile, Alevilikte görülen namaz ve oruç gibi tapınma biçimlerinin İslamdan değil, eski Asya (Ari, Aryani) dinlerinden kalma olduğunu, caminin, kıblenin ve Kur'an'ın da bulunmadığını ileri sürüyordu...

Birdoğan'la eş zamanlı yayınladığı "Aleviliğin Kökenindeki Mazda İnancı ve Zerdüşt Öğretisi" adlı kitabının "Sunuş" kısmında Etem Xemgin de şunları kaydediyordu:

Geleneksel Konut ve Geleneksel Kültürde Dinsel Sanat: Garmisch-Partenkirchen (2017)

Geleneksel Konut ve Geleneksel Kültürde Dinsel Sanat 
© Foto: İsmail Engin, 
Garmisch-Partenkirchen - Oberbayern - Bayern, 2017

Antropoloji ve Aleviler - Alevilik: Türkiye'de Alevilik: Antropolojik Bir Yaklaşım

[İsmail Engin - @kanalkulturS. Murat Okan, 1999'da Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji Anabilim Dalı'nda [Prof.] Dr. Tayfun Atay danışmanlığında, "Etnisite, Din ve Kültür İlişkisi: Aleviliğin Tarihsel Boyutu ve Cem Vakfı Örneğinde Bugünü Üzerine Sosyal Antropolojik Bir Değerlendirme" adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamış.

Okan, adı geçen çalışmasında "geleneği yeniden tanımlama çabasındaki dernek ve vakıf gibi çevreler"den Cem Vakfı'nı ve bu vakfın yayın organı Cem Dergisi'ni ele alıyor.

S. Murat Okan, söz konusu tezinde özetle,
"Türkiye'de Alevilik 1990'ların başından itibaren hızlı bir şekilde dernekleşme ve yayın faaliyetiyle ülke gündemine girmiştir. Sivil toplum alanında kendini gösteren ve Alevilik tarihi açısından yeni olan bu dönemde, Alevi kimliği geleneğe bakılarak yeniden inşa edilmektedir." 
diyor.

Murat Okan'ın yüksek lisans çalışması, 5 yıl sonra geliştirilerek "Türkiye'de Alevilik: Antropolojik Bir Yaklaşım" adıyla okura sunulmuş.

24 Ağustos 2017 Perşembe

Kloster St. Mang, Füssen (2017)

Kloster St. Mang (2017)
© Foto: İsmail Engin, Füssen, Ostallgäu - Schwaben - Bayern, 2017

Alevilik Bildirgesi'ne (2017) Bir Çekince

[İsmail Engin - @kanalkultur"Hacıbektaş Deklarasyonu"nun (2017) ardından, Ali Rıza Özdemir ve İsmail Bâki tarafından kaleme alınan "Alevilik Bildirgesi" (2017) ile Alevilerin gündemi hareketlendi.

40 maddelik bildirgenin 2. maddesinde Alevilik "Yol" olarak tanımlanıyor:
"Bugünün Alevîliğini anlamak için bilmemiz gereken iki ana kavram vardır ki bunlar, 'yol' ile 'ocak' kavramlarıdır. Zira Alevîlik; Bektaşîlik ve Safevîlik tarikatları ile birçok 'ocak' etrafında oluşan 'sürek'lerin, 'yol' çatısı altında toplanması ile hayat bulmuş bir inanç sistemidir."
Alevileri "Türk" olarak niteleyerek, kendini etnisite bağlamında Kürt ve/veya Zaza Alevisi şeklinde betimleyen / tanımlayan Alevileri görmezden geldiği izlenimini veren bildirgenin 8. maddesi de şu haliyle dikkat çekiyor:
"İster Türkçe, ister Zazaki, ister Kırdaşi konuşsun biz büyüklerimizden sürekli iki şey duyduk. Birincisi kökenimize, ikincisi dinî tercihimize yönelikti. 'Horasan’dan gelen Türkleriz. Asıl Türk biziz' şeklinde ifade edilen soy vurgusu, hâlâ yaşı yetmişi geçen büyüklerimizin dilinde ortak bir bildirge gibi yaşamaktadır. İkincisi, dinî tercihimize vurgu yapan, 'Biz kılıç zoru ile olmadık. Ali evlatları eliyle gönülden Müslüman olduk' cümlesidir." 
Tanıtımında
"Bildirinin ham hali, 20 (yirmi) kadar uzmana gönderildi ve uzmanlardan 2017’nin şubat ayına kadar eleştiri ve görüşleri istendi." 
"Genel olarak kurumlar (dernek, vakıf vb.) üzerinden kişilere ulaşmaya çalıştık. Ancak bu yöntem başarı getirmedi. Kurumlar, çok kere karşımıza bir engel olarak çıktı." 
deniyor.

Bildirgenin; Ali Baba Sultan Ocağı, Baba Mansur Ocağı, Beyazıd-ı Bostan Ocağı, Celal Abbas (Ali Abbas) Ocağı, Dede Garkın Ocağı, Güvenç Abdal Ocağı, Hacı Bektaş Veli Ocağı, Hacı Kureyş (Seyyid Mahmut Hayrani) Ocağı, Himmetçi Ali Baba (Yağmur) Ocağı, Hubyar (Hubiyar) Sultan Ocağı, Kebir-i Ali Baba Ocağı, Keçeci Baba (Seyyit Şah Mahmut Veli) Ocağı, Koçu Baba Ocağı, Köse Süleyman Ocağı, Pir Ahmet Beşiri (Dede Garkın) Ocağı, Pir Harun Nurdede Ocağı, Pir Sultan Abdal Ocağı, Sarı Mecnun Ocağı, Sarı Saltık Ocağı, Seyyid Battal Gazi Ocağı, Seyyid Cemal Ocağı, Seyyid Hacı Muradi Veli, Seyyid Seyfeddin (Pirisevdin) Ocağı, Seyyid Sultan Sücaeddin Ocağı, Seyyid Ali Sultan Ocağı, Sultan Samut Ocağı, Sultan Sinemil Ocağı, Şah İbrahim Veli Ocağı, Şeyh Ahmet Dede Ocağı, Üryan Hızır Ocağı, Yanyatır Ocağı ile Zayıf Yusuf Ocağı'ndan 75 Alevi Dedesi ve 20 Alevi kanaat önderi tarafından imzalandığı, vurgulanıyor.

Geleneksel Konut ve Geleneksel Kültürde Sanat: Mittenwald (2017)

Geleneksel Konut ve Geleneksel Kültürde Sanat © Foto: İsmail Engin,
Mittenwald, Garmisch-Partenkirchen - Oberbayern - Bayern, 2017

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Antropoloji ve Aleviler - Alevilik: Tuğba Atalar ve Farklı Alevilik Algıları

[İsmail Engin - @kanalkultur"Alevi kimliği - Alevilik İslam içi mi İslam dışı mı" sorusunu ele alan "antropoloji" alanında yapılan bir yüksek lisans tezinde (2011) "İleriki zamanlarda Alevi kimliği üzerine tartışmaların hem ayrışma hem de birleşme biçiminde cereyan etmesini beklemek mümkündür." diyor, Tuğba Atalar...

Farklı Alevilik algılarını ele alan çalışmada, Alevi örgütleri içerisinde temsil nitelikleri olan kurumlardan ikisini, Cem Vakfı ve Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri'ni, araştırma alanı olarak seçen, sözü edilen 73 sayfalık yüksek lisans tezi, "Özet", "İçindekiler", "Önsöz", "Giriş" "Araştırma Alanı" ve "Araştırma Yöntemi" dışında "Kavramsal Çerçeve" ile "Örnek Alevi Kurumları: Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ataşehir Şubesi ve Cem Vakfı Genel Merkezi" başlıklı iki bölümden oluşuyor. İlgili bölümleri, "Sonuç" ve "Kaynakça" kısımları izliyor.

Tuğba Atalar, "Kavramsal Çerçeve" adını verdiği ilk bölümde (s. 10-30), "Modernleşme - Modernleştirme Gerilimi"ni (s. 12-15), "Ulus-Devlet Kimliklerin Görünmezlik Halleri"ni (s. 16-23), "Küreselleşme Kimliklerin Görünürlük Halleri"ni (s. 23-24) ve "Kimlik Tanımlamaları Açısından Alevi Kimliği"ni (s. 25-30) irdeliyor.

Tezin "Örnek Alevi Kurumları: Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ataşehir Şubesi ve Cem Vakfı Genel Merkezi" başlıklı ikinci ve ana bölümünde (s. 31-63) yazar, "Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ataşehir Şubesi"yle (s. 31-34) "Yenibosna Cem Vakfı"nı (s. 34-35) ve "Farklı Alevilik Algıları"nı (s. 35-63) ele alıyor.

Schloss Hohenschwangau (2017)

Schloss Hohenschwangau © Foto: İsmail Engin,
Hohenschwangau, Schwangau - Ostallgäu - Schwaben - Bayern, 2017

22 Ağustos 2017 Salı