[© İsmail Engin] Haydar Kaya tarafından, Türkiye'de ilk kez olarak Aleviliğin tanımını gerçekçi bir şekilde yapma ve ilkelerini de Kur'an-ı Kerim'deki esaslara göre açıklama iddiasıyla hazırlanmış olan bu eser, "Sunuş" kısmının dışında on bölümden oluşmaktadır.
Aleviliği kapsayan o güne kadarki yayınları irdelediği "Sunuş" kısmında yazar, konu üzerine olan yayınları
a) yazarların kendi siyasi görüşlerini yansıtan ve Aleviliği kullanma yolunun seçildiği siyasi amaçlı;
b) gerçeklerden ziyade Alevilerin istemleri eğilimleri gözetilerek kaleme alınan kâr amaçlı ve
c) Alevilerin inancının, ibadetinin ve felsefesinin gözetilerek öz kaynaklara (Kur'an'a, Hz. Muhammede'e ve Ali'ye) dayanarak bilgilendirmeyi içeren gerçek amaçlı
olarak üçe ayırmakta (s. 5-9); eserini "gerçek amaçlı eserler" kategorisinde görmekte; Aleviliği "İslamın minhâc yolu, tasavvufu ve felsefesi" şeklinde algıladığını açıklamaktadır (s. 7).
Eserin birinci bölümünde (s. 11-30), Alevilikle ilgili kavramların genel bir tanımlamasını ve betimlemesini yapmaya çalışan Kaya, sırasıyla "Alevi", "Alevilik", "Kızılbaş", "Kızılbaşlık", "Râfizi", "Râfizilik", "Şii", ve "Şiilik" üzerinde durmaktadır.
Yazara göre "Alevi", Hz. Ali'nin soyundan gelip, onun tasavvufi yolunu izleyenle; onun soyundan gelen seyyid, şerif ve hacegân kollarından herhangi bir mürşide ikrar verip, bağlanandır (s. 11).
Alevileri a) soydan gelenler ve b) soy dışından gelenler şeklinde iki grupta değerlendiren Kaya, soydan gelenleri de 1) "Evlâd-ı Resûl" ve 2) "Haşimiler" olarak ikiye ayırmakta; "Evlâd-ı Resûl"leri şeriflerle (ki yazar onların Zeydiyye mezhebine bağlı olduğunu belirtmektedir) seyyidler (Hüseynî, Musayî vb. gibi onları da İmamiyye mezhebine bağlamaktadır); "Haşimileri" de Hanefiyye ya da Keysaniyye mezhebine bağlı hacegânlar (Ahmet Yesevi gibi) ve evlâdanlar (İmamiyyeye bağlı) diye sınıflandırmaktadır (s. 13-14).
Aleviliğin şeriat ve minhâc şeklinde iki aşaması (s. 15) olduğuna değinen Kaya, bu aşamaları, "edep" ilkesini ve "ikrar"ı ayetlere dayandırmaktadır (s. 16-20).
"Râfizi" kavramını Hz. Muhammed'i, Hz. Ali'yi, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in "aşırı derecede seven kimse" olarak tanımlayan yazar, "Râfizilik" için de Hz. Muhammed ve Ehli Beyt'ini "aşırı sevme yolu" şeklinde görmektedir (s. 28-29).
İkinci bölümde "Şiilik Alevilik Arasındaki Farklar"ı konu edinen yazar, "Temel inançta her Alevi, aynı zamanda bir şiidir" dedikten sonra, uygulamada kimi farklılıkların bulunduğundan hareketle, Şiilikte Alevilikte var olan ikrar ve biatın; mürşid, muhib, yol oğlunun; tasavvuf ve tarikatın; musahibliğin; zikir, semâ ve müziğin olmadığını söylemektedir (s. 31-32).
Şiiliği şeriat, Aleviliği ise tasavvufla özdeşleştiren yazar, Şiilikte dinin "tevhid", nûbuvved", "imamet", "meâd" ve "adalet" şeklinde beş şartının bulunduğunu; Alevilikte bunlara "velâyet"in eklendiğini ileri sürmektedir (s. 32).
Eserin üçüncü bölümünde (s. 33-35) kısaca "Batınilik" üzerinde duran Kaya, Aleviliği "Batıniliği kabul eden bir tasavvuf yolu" şeklinde nitelemekte (s. 33); dördüncü bölümde "Noktavilik-Hurufilik" konusunu (s. 36-37) ele almakta; beşinci bölümde "Ali-Allahilik (Nusayrilik) hakkında (s. 38-40) kısa bilgiler vermekte ve üçüncü bölümden beşinci bölüme kadar işlediği hususları "gulat-ı şia" içinde değerlendirmektedir (s. 40-41).
Haydar Kaya, "Alevilikte Dinin Şartları" başlığını taşıyan altıncı bölümde (s. 42-44), "tevhid", nûbuvved", "imamet", "meâd", "adalet" ve "velâyet"; "Alevilikte İbadetin Şartları" adlı yedinci bölümde ise (s. 45-50) "iman", "ikrar", erkân", "takva", "amel" -ki onu şeriat, tarikat, marifet, hakikat olarak dörde ayırmaktadır-, "meveddet (tevellâ-teberrâ)" üzerinde durmakta; değindiği konularla ilgili ayetlere de yeri geldikçe yer vermektedir.
"Alevilikte Erkânlar (Uygulamalar ve Kurallar)" başlığını taşıyan sekizinci bölümde (s. 50-51), doğumdan ölüme, ikrardan görgüye kadar 12 erkândan söz edilmektedir.
"Alevilikte İbadetin Metodu" adlı dokuzuncu bölümde (s. 52-54), yazar tarafından Aleviliğin farklı yoğunlukta uygulanan üç ibadet metodu olduğu ileri sürülmektedir:
a) Cennet ve cehennem amaçlı "ahyâr metodu"nun tamamiyle şeriat kurallarını kapsadığını, içinde namaz, oruç, hac, zekat vb. kuralların yer aldığını, bu nedenle de Alevilikte pek rağbet bulmadığını;
b) tarikat kurallarını kapsayan ikrar ve biat esasına dayalı "ebrâr metodu"nun Alevilerin yoğunlukla uyguladığı bir ibadet metodu olduğunu, bu yolda olanlara "muhib" denildiğini;
c) aşk ve cezbeyi içeren "şettar metodu"nun aynı zamanda marifet ve hakikat yoluyla özdeş olduğunu belirten yazar, eserinin onuncu ve sonuncu bölümünde (s.55-56) "Aleviliğin Özet Tarihçesi"ni vermektedir.
Ona göre, Aleviliğin temeli, hicretin 1. yılında Hz. Muhammed'in mescidinde Hz. Ali'nin ders vermesiyle atılmıştır.
Haydar Kaya, Aleviliğin, 11. yy.'dan itibaren de Anadolu'ya ve Balkanlara yayılmaya başladığını ileri sürmektedir ve ona göre Alevilik, genellikle Türkler arasında yayılmıştır. Yazar için bunun nedeni de Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin büyük dedesi Hz. İbrahim'in "Turani/Türk" olmasıdır (s. 55-56).
Haydar Kaya'nın "Alevilik Tanıtımı ve İlkeleri El Kitabı" başlığıyla 1994 yılında yayınlanan eseri, temel itibariyle Şinasi Koç tarafından kaleme alınan 3 ciltlik "Gerçek İslam Dini" (1989 - 3. Baskı) adlı eserin, başka amaçlı bir yansıması gibi algılanabilir:
Bu bağlamda, yukarıda ana hatlarıyla tanıtılan eser, Türkiye Aleviliğinin Şii doktrin tarafından Türkiye'ye özgü bir biçimde yeniden yorumlanması şeklinde düşünülebilir.
Kaya'nın Şii doktrini "Alevilik" adıyla ve bir Türkiye senteziyle yeniden yorumlarken, daha önce benzerleri tarafından örneğin Adana'da bir müddet (1990'li yılların ortalarından 1998'e kadar) yayınlanan "Velayet" dergisi, Çorum'da çıkan "Aşura" dergisi (1989-1993) ve "Ondört Masum" (1991-1998) ile İstanbul'da çıkan "Ehl-i Beyt Dünyası" (1998-1999) dergisi çevresinden ideolojik olarak daha başarılı ve sistematik olduğu söylenebilir.
Aynı şekilde yazarın, farklı bakış açılarına sahip olduğu Şinasi Koç'tan daha güçlü bir teorik temeli içerdiği belirtilebilir.
Haydar Kaya'nın adı geçen eseri, benzerlerinde kolay görülmeyen şekilde Türkiye Aleviliğinin genel bir özelliği olan eklektik yapısının üzerine-içine Şii-İmamiyye'yi içeren doktrinin ustaca oturtmasının-eklenmesinin tipik ve önemli-yadsınamaz örneğidir.
Bu durum göz önüne alındığında, Kaya'nın eserini, onun "Sunuş" kısmında belirttiği "gerçek amaçlı eserler" kategorisi içerisinde değerlendirmek, ancak bu ibareyi "gerçek amacı Şiileştirme olan eserler" şeklinde açarak mümkündür.
Yazar, her ne kadar Alevilikle Şiilik arasındaki farkları kısa bir bölümde konu edinse de eserin genel kurgusu ve diğer bölümleri göz önüne alındığında, onun Türkiye Aleviliğinin Şiiliğin Türkiye'ye (ve Türklere) özgü yorumu olduğu kanısını taşıdığı gibi bir sonuç-yargıdan hareket ettiği söylenebilir. Özellikle Batıniliğin, Hurufiliğin ve Nusayriliğin "gulat-ı şia" içerisinde değerlendirilmesi, bu açıdan dikkat çekicidir.
Öte yandan "Râfizi" ile "Râfizilik" kavramlarına yazarın yüklediği anlam, Şii-İmamiyye'nin bu kavramlara muhtevasına yüklediği anlamla büyük benzerlikler göstermektedir. Bu noktada, eserde temel ve önemli hatalara da rastlanılmaktadır. Herşeyden önce, "Ali Allahilik [İlahilik]" ile "Nusayriliğin" özdeşleştirilmesi, bu konuda somut bir örnektir.
En az bunun kadar vahim olan bir başka durum ise, Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin büyük dedesi Hz. İbrahim'in "Turani/Türk" olduğunun ileri sürülmesidir.
"Güneş-dil teorisi"nin "ideolojik anlamda" geçerli olduğu yıllar itibariyle ileri sürülen bu tezin, eserde yazar tarafından kabul edilmesi ve yinelendiği görülmektedir. Ancak, bu tezin yinelenmesi, yine eserin temel kurgusu düşünüldüğünde şaşırtıcı değildir. Türkiye'ye özgü bir Şiilik sentezinde, böyle bir motifin yer almasının, söz konusu sentezi ideolojik boyutta güçlü kılacak önemli bir araç olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Özellikle Niyazi Öktem ve Ethem Ruhi Fığlalı tarafından vurgulandığı gibi, Şiiliğin Türkiye'de yayılmasını engelleyen en büyük hususlardan biri, onun İran / Acem milliyetçiliğini içermesidir. Buradan hareketle, Kaya'nın eserinin arka planında, İran / Acem miliyetçiliğinin törpülendiği ve yerine Türk milliyetçiliğinin odak noktası olarak konulduğu yukarıda belirtilen türde bir sentezin, İran Şiiliğine göre Türkiye'de ideolojik olarak avantaj sağlayabileceği düşünülmüş gibidir.
Eserin dokuzuncu bölümünü oluşturan "Alevilikte İbadetin Metodu" başlıklı bölüm de dikkate alındığında, Şiiliğin ibadeti içeren doktriner kurallarının yumuşatıldığı ve ortaya konan üç ibadet metodunun, birbiriyle ilişkili ve bir sistemin birbirini etkileyen parçalarını; birinden diğerine geçişini; biri diğerini reddetmeyen, aslında hepsi bir arada olduğunda anlam kazanan üç ayrı aşamayı ya da genel bir oluşum sürecini içerdiği görülmektedir.
İnanç unsurları yumuşatılmış ve etnik unsurları değiştirilmiş bir "Türk Şiiliği Sentezi"nin Alevilik bazında ipuçlarını vermesi ve gözler önüne serilmesi açısından, Haydar Kaya'nın eseri, önemli bir yapıttır ya da bu açıdan bir "El Kitabı"dır. [© İsmail Engin]
Haydar Kaya: "Alevilik Tanıtımı ve İlkeleri El Kitabı". Manisa [1994]. 56 S.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder