[İsmail Engin - @kanalkultur] Günlerden beri Türkiye'de 16 Nisan 2017'de yapılacak Anayasanın bazı maddelerindeki değişikliği içeren referandum, haliyle hem Türkiye hem de Batı kamuoyunu meşgul ediyor.
Sistem ve / veya rejimin geleceğiyle ilgili söz konusu referandumda, seçmenin tercih hakkını kullanması için tek soru soruluyor: "Evet" mi, "Hayır" mı?
Bu tercih hakkındaki tutumlarla ilgili gözlemlenen ve kimi siyasetçilerin söyleminde yer edinen bir hususa kısaca değinmek isteriz:
Aynı evde / ev halkında / hane halkında "evet" de "hayır" da diyen ve tutumunu buna göre belirleyen karı - koca; anne - baba - reşit genç, kardeş; nene - dede - torun; teyze - hala - amca - dayı; kuzen - yeğen... farklı siyasi tutumlara sahip bireyler var. Ve bu, kuşkusuz demokrasinin doğasında olan bir şey.
Türkiye'deki popüler ve çatışmacı siyaset kültüründe, ne yazık ki, demokratik davranışı oluşturan tutumla, futbol veya spor kulübü taraftarlığının tutumu, karıştırılıyor; seçmen ve seçmen davranışı holiganlaştırılıyor; nihayetinde bu, göç edilen diğer ülkelerdeki Türk / Türkiye kökenli insanlara da sirayet etmiş görünüyor.
Siyasetçilerin diline dolanan ve kendisi gibi düşünmeyeni "ötekileştiren söylem", aileyi / haneyi / akrabaları ... ve onlar arasındaki ilişkileri tarumar ediyor; kısacası, "halk"ı, toplumu, "kendisi gibi düşünmeyeni" en temelinden rehin alıyor. Aile - akrabalık ilişkilerinin, özetle toplumun çözülmesini sağlayabilecek "ötekileştiren söylemlerden" kaçınılması, bilhassa siyasetçi için elzemdir. Bu meyanda, toplumun ve / veya halkın rahat bırakılması, Türkiye toplumunun kendi geleceği için de önemlidir.
Siyaset, ötekileştirmek için yapılmamalı; siyasetçi de bundan kaçınmalı.
Eyyy, akl-ı selim, neredesin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder