Bu Blogda Ara

4 Nisan 2014 Cuma

Nuran Elmacı ve Sağlık Antropolojisi veya Erkek Egemen Bir Toplumda / Kültürde Kadın Sorununa Analitik – Alternatif, Antropolojik Bir Bakış

[İsmail Engin] "Ülkemizde sağlık antropolojisi ile ilgili araştırmalar çok yenidir. Bu araştırmalar hızlı bir şekilde artacaktır. Çünkü bir taraftan yeni antropoloji bölümleri açılmakta, sağlığa duyulan ilgi artmakta, diğer taraftan değişen koşullara ve sosyal yapımıza uyan sağlık modelleri denenmektedir. Bu kitapta yer alan makaleler halk sağlığı sorunlarının antropolojik açıdan nasıl inceleneceğini gösteren örneklerdir. Aynı zamanda bu makaleler halk sağlığı sorunlarının köklerinin nerelerde olduğunu araştıran, sağlık sorunlarının toplumdaki hâkim davranış kalıplarından ve toplumsal değişmelerden nasıl etkilendiğini gösteren örneklerdir."

deniyor, Nuran Elmacı'nın hazırladığı "Sağlık Antropolojisi" adlı eserinin arka kapağında...

"Önsöz"de Nuran Elmacı,"toplumsal yapı ve kültürel anlayışlar sağlık hizmetlerinin kabul edilmesinde önemli rol oynamakta, hatta hizmetin ne kadar alınacağının / alınmayacağının sınırlarını belirlemektedir. Bazı makalelerde de hastalıklara karşı insan davranışını anlayabilmek için inanışların önemine değinilmektedir. Çünkü inanışlar hastalık ve sağlıkta önemlidir." (s. 5) görüşlerini kayda alıyor ve kitabın amacının "sağlıkçıların dikkatini içinde çalıştıkları toplumun yapısına ve kültürel etkenlere çekmek" olduğunu (s.6) vurguluyor. Yazara göre, "kitap içerisinde yer alan bilgiler, sağlıkçıların topluma hizmet verirlerken hizmeti engelleyen engellerden haberdar olmaları, farklı anlayışlarının olabileceğini akıllarında tutmaları gerektiğinin örnekleridir." (s. 6)

"Sağlık Antropolojisi" adlı eser, "Önsöz" ve "Giriş" kısmı hariç, "Antropoloji, Kültür, Sağlık Antropolojisi", "Tıbbı Antropoloji Araştırma Örnekleri", "Geleneksel Tedavinin Sosyal ve Kültürel Temelleri" ile "Sağlık Eğitimi: Sosyal ve Kültürel Kalıpların Önemi" başlıklı dört ana bölümden oluşuyor. "Sağlık - Hastalık - Kültür İlişkisini İnceleyen Sağlık Antropolojisi ile İlgili Türkçe Kaynaklar" da ekte okura sunuluyor.

Ana hatlarıyla Diyarbakır yöresini ele alan eserin, "Giriş" kısmında yer alan – kırsal kesimde bebeklere ilk altı ayda su verilmemesi, bebeklerin altına bez yerine toprak bağlanması, lohusalık dönemindeki "kırk basması", "al basması", "kırkı çıkma", köylülerin parazit tanısı için "gaitalarını" vermemeleri, kan vermeye karşı isteksizlik, kadınların gebeliklerini saklamaları, ishalli çocuklara ORS verilmemesi vb. – nedenlerin araştırmacının sağlık antropolojisi alanında yaptığı ilk incelemeler olduğunu öğreniyoruz. Kuşkusuz, bu hususlar, aynı zamanda Türkiye'de sağlık antropolojisi veya tıbbi antropolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkış ve gelişim nedenleri de...

Ahmet Gençler'in Diyarbakır Tıp Fakültesi'nde hazırladığı "Diyarbakır ve Çevresinde Sosyalleştirilmiş Sağlık Hizmetlerini Etkileyen Toplumsal ve Kültürel Faktörler" (1974) adlı doktora tezinin akabinde aynı fakültede hazırladığı ve savunduğu "Diyarbakır Kentinin Üç Farklı Köysel Grubunda Doğumla İlgili Değer ve Tutumlar" başlıklı doktora teziyle, Türkiye'da sağlık antropolojisi alanındaki çalışmaları başlatan ve geliştiren araştırmacı Nuran Elmacı, zaman içerisinde kadın sağlığını etkileyen sorunların, örneğin akraba evliliklerinin, erken yaş evliliklerinin, aile içi şiddetin, intiharların da irdelenen konular arasına girdiğini (s. 17); bunlara obezite, yaşlılık, cinsel hastalıkların, narkotik alışkanlıkların, alkolizmin eklemlendiğini belirtiyor.

İlk bölümde antropoloji, fizik antropoloji, sosyal antropoloji ve uygulamalı antropoloji hakkında bilgiler veren yazar, kültür kavramı ve kültür kavramının özellikleri, kültürel boşluk, bütünleşme ve foksiyonalist yaklaşım hakkında genel bilgileri okurla paylaşıyor. Keza, "kültür nasıl incelenir" alt başlığında katılarak gözlem tekniğine değinirken, karşılaştırmalı olarak niteliksel ve niceliksel araştırmaların özelliklerini tablolaştırarak veriyor. Antropologların bakış açılarına "Antropolojik ilkeler" alt başlığında yer veren yazar, bunları "etnosentrizm", "kültürel görelilik", "evrensellik" ve "bütüncül yaklaşım" olarak sıralayıp, ana hatlarıyla okura yansıtıyor.

"Sağlık antropolojisi" kavramıyla "tıbbi antropoloji" kavramını dönüşümlü olarak kullanan yazar, "Giriş" kısmında "Sağlık Antropolojisi (Tıbbi Antropoloji) kavramını aynı alt başlıkta açıyor. Bu alt başlıkta, "Tıbbi Antropolojinin Araştırma Alanları ve Toplum Sağlığına Katkıları" (2000) başlığıyla daha önce yayınladığı makalesini okurla yeniden buluşturuyor. "Tıbbi Antropolojinin Gelişmesi", "Tıbbi Antropologların İlgi Alanları ve Toplum Sağlığına Katkıları"nı bu kısımda ele alan Elmacı, farklı hastalık – sağlık anlayışlarına, geleneksel tedavi yöntemlerine, geleneksel doktor – hasta ilişkilerine, geleneksel beslenmeye ve geleneksel ilaçlara dikkat çekiyor. "Çeşitli Hastalıklarda Bilgi, Tutum, Davranış ve Kültürel Zemin Araştırmaları"nı örnekleyen yazar, "Tıbbi Servisler ve Kullanımını Etkileyen Faktörler"e "Antropolojik Araştırmalar ve Sağlık Eğitimi" ilintisine değiniyor.

"Antropolog, farklı olanın yaşamını anlatan / tanıtan, sorunlarını, sıkıntılarını duyuran, kısaca onları dış dünyada temsil eden kişidir. bu temsilcilik elbette uydu bir sözcülük değildir. Eleştirel, analitik, sorgulayıcı bir temel üzerinde yükselen bir temsilciliktir." (s. 60) görüşlerini "paylaşan" yazar, Nuriye Şahin Hodoğlugil'in "Sağlık Çalışanları İçin Medikal Antropolojiye Giriş" (2006) başlıklı makalesinden derlediği bilgileri "Modern Tıp ve Sağlık Antropolojisi: Eleştirel Bir Bakışla" alt başlığında okurun dikkatine sunuyor.

"Tıbbi Antropoloji Araştırma Örnekleri" başlıklı ikinci bölüm, "Güneydoğu Anadolu Bölgesi Toplum Yapısı" kısmıyla başlıyor. Elmacı'ya göre, burada söz konusu bölgeyi diğer bölgelerden ayıran temel özellik, "geleneksel yapısı içerisinde aşiret düzeninin hâkim olması"dır (s. 67). Elmacı, bu meyanda "aşiret değerleri"nin, aşiret mensubiyetinin, aşiret bağının önemine vurgu yapıyor ve "Aşiret bağı insanlar için güvenlikten barınmaya birçok alanda işlevsel olan bir toplumsallaşma düzeni olarak görülmektedir. Böylesi yüksek oranda bir bağlılık, kişilerin hangi partiye oy vereceklerinden evlilik ve birçok alana kadar belirleyici çeşitli yükümlülükler de getirmektedir" (s. 67) diyor. "Kan bağı" temeline bağlı bir organizasyon biçimi olan "aşiret" ve "aşiretçilik"te aşiret yapısının korunmasının ve devamının akraba eviliklerine bağlı olduğunu belirten Elmacı, bu yapının "akraba eviliklerinden beslendiğine" dikkat çekiyor.

Belirtilen bölümde okurla buluşturulan ve Nuran Elmacı ile A. Ceylan tarafından kaleme alınan "Bir Toplumsal Yapı Örneği Olarak; Diyarbakır'ın Göç Alan Bir Semtinde Akraba Evlilikleri ve Değişim" adlı kısımda, amcakızı ve amcaoğlu evliliklerine atıf yapılarak, akraba evlilikleri ve sosyal yapı değişkenleri, yerleşim yerleri itibariyle ele alınıyor; GAP illerindeki akraba evliliklerinin oranları veriliyor; dil gruplarına göre akraba evlilikleri irdeleniyor. Diyarbakır'ın göç alan Huzurevleri bölgesinde 50 kadın ile gerçekleştirilen alan araştırmasının sonuçları okurla paylaşılıyor. Akraba evlilikleri eğitim durumu, hane özellikleri ele alınarak evlenmek için tercih edilen akrabalar saptanıyor. Akraba evliliklerinin nedenleri üzerinde duruluyor. Endüstrileşme, eğitim düzeyi ve kentleşmenin artmasının akraba evliliklerinde değişmeye yol açtığı ifade ediliyor. Bununla birlikte, araştırmacıların şu saptaması konuyla ilgili son derece önemli bir sosyal soruna parmak basıyor: "Aşiret ailelerinde kadının statüsü düşüktür. Kızların tek yaşam güvencesi evliliktir. Bağlı olarak onlar baba soylu akrabaları ile evlendirilirler. (...) bir aşiret geleneği olarak süregelen akraba evliliği, Diyarbakır'da göçle gelenlerin yerleştiği kenar semtlerde ailelere emniyet duygusu yaşatan güvenli bir evlilik biçimi olarak görülmektedir. (...) Onlar, tanımadıkları kentte önceden bildikleri akrabaları ile yaşar, grup dayanışması içinde kentin zorluklarına katlanırlar." (s. 80)

Nuran Elmacı'nın bir kolokyumda bildiri olarak sunduğu ve "Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Kızların Erken Yaş Evliliklerinin Sosyal ve Kültürel Temelleri" adıyla okurla buluşturduğu kısımda, "kadın sorunu" veya çocuk sorunu olan 18 yaş altı altı evlilikler, "erken yaş evlilikleri" veya "adölesan evlilikler" ele alınıyor. Erken yaş evliliklerinin anne – çocuk ölümlerinin artmasına neden olduğuna dikkat çekiliyor. 18 yaş altı gebelerin, gebelik ve doğuma bağlı nedenlerle ölme risklerinin 20 – 25 yaş arası gebelere göre 2 – 3 misli fazla olduğu belirtiliyor. Bu kısımda "erken evliliğin sosyal, ekonomik, kültürel boyutları", nedenleri, "adölesan gebelerin evlenmeden önceki ailesinin özellikleri" üzerinde duruluyor: "Erken evlilikler, Türkiye'nin batısına oranla, doğusunda, kentlerine kıyasla kırsalında görülmektedir. Bu evlilikler akraba evliliğinin yaygın olduğu gruplar ile geleneksel aile yapısının sürdüğü az eğitimli, az gelirli, çok çocuklu ve geniş aileler halinde yaşayan aileler arasında yaygındır." deniliyor. (s. 95)

Elmacı'nın 2. Bölüm'de "Tıbbi Antropolojik Araştırmalar: Diyarbakır Örnekleri" adını verdiği alt başlıkta yer alan çalışmalardan ilki, "Doğum Gelenekleri: Bakacak Köyünün Dünü ve Bugünü". Adı geçen yazarın daha önce "Folklor / Edebiyat" dergisinde yayınlanan makalesini oluşturan bu kısımda, Diyarbakır'ın Türkmen ve Alevi olan Bakacak köyü ele alınıyor. Köyün sosyo-kültürel yapısına ilişkin özellikler verilirken, 85 haneli köyün örnek alınan hanelerinden 18'inin Almanya'ya göç verdiği ortaya konuyor. Bakacak köyünü içeren doğumla ilgili değerler ve tutumlara; gebelik öncesi, gebelik, doğum, doğum sonrası başlıklarında örnekler veren Elmacı, gebe kalmak için çarelere, çocuk yapmayı önleyici çarelere değiniyor. Doktora tezinde söz konusu köye yer veren Elmacı, 25 yıl sonra köyde konu kapsamında doğum sonrasına ilişkin inanç ve uygulamalar da dahil, nelerin değişip değişmediğini sorguluyor (s. 97 – 127).

Bölümün, "Diyarbakır İli Gecekondu Bölgesinde Doğum Yardımı Yerli ve Resmi Ebeler" başlıklı Nuran Elmacı, E. İlçin ve G. Saka tarafından kaleme alınıp, III. Halk Sağlığı Kongresi'nde bildiri olarak sunulan ve bildiri kitabı içerisinde (1993) yayınlanan kısmında, bölgede ana ve bebek ölümlerinin yüksek olduğu vurgulanıyor. Yazarların; örneklemini az ve eğitimli, yoksul, çok çocuklu ailelerin oluşturduğu alan çalışmasının verileri, doğumların % 62,7'sinin "yerli ebe"lerle yapıldığını ortaya koyuyor. Bu bağlamda, doğuma neden yerli ebe çağrılır; hangi durumlarda resmi ebe tercih edilir; neden hastanede doğum yapılır, sorularına cevap aranıyor. Burada sağlık ocağında görevli ebelerin "yerli ebeyi de, resmi ebeyi de fakir halk çağırır" (s. 131) demeleri; annelerin "neden doğumunuza yerli ebeyi çağırdınız" sorusuna "Kürt ebenin evi bize yakın", "komşumuzdur", "akrabamızdır" diye cevap vermeleri; yerli ebelere "Kürt ebesi", "ara ebe", "mahalle ebesi" denilmesinin saptanması; "ailemde herkes yerli ebelerle doğum yapar, ben de onları çağırdım", "Kayınvalidem yerli ebeyi çağırır. 'Biz hep onlarla doğurduk' der. Ben onun sözüle hareket ederim", "komşular yerli ebeyi çağırmışlar" cevaplarının kayda alınması, dikkat çekicidir (s. 135 - 136).

Nuran Elmacı, E. İlçin ve G. Saka tarafından kaleme alınıp, IV. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi'nde bildiri olarak sunulan ve bildiri kitabı içerisinde (1994) yayınlanan "İki Farklı Yerleşim Merkezinde Doğum Yardımı Hizmetlerini Etkileyen Faktörlerin Karşılaştırılması" başlıklı diğer bir kısımda, örneklemdeki annelerin "gecekondu" ve "gelişmiş bölge" açısından farklarının ortaya konulması, önem arzediyor. Buna göre, okuryazar olmayan annelerin % 72'si "gecekondu"da, % 8,9'u ise "gelişmiş bölge"de yaşıyor. Eşi çalışmayan ve gecici işci olarak çalışan annelerin % 63,9'u "gecekondu"da; % 0,6'sının "gelişmiş bölgede" yaşadığı rakamlara yansıyor (s. 144). Yine şu ibareler bölge gerçeğini yansıtıyor:

"Gelişmiş bölgede hastanede yapılan doğumların oranı % 63,3; gecekondu bölgesinde ise % 27,8'dir. Gecekondulular hastanede doğum yapmak istemezler. Bu isteksizliklerini 'hastaneden korkarım' şeklinde açıklarlar. (...) Masraf, dil bilmeme, hastane personelinin sert davranması, horlanma hastanede doğum yapmayı engelleyen faktörler arasında sayılmaktadır. Hastaneyi tercih etmeme nedenleri arasında akraba büyüklerinin kararları da rol oynamaktadır." (s. 147)

Nuran Elmacı, G. Saka ve B. Baran tarafından kaleme alınıp, 10. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi'nde sunulan "Yenikapı Sağlık Ocağında Doğum Yardımı Hizmetleri ve Değişme" başlıklı bildiri, eserin yeni bir kısmı olarak göze çarpıyor. Bu kısımda örnekleme konu olan kadınların % 66,5'inin okuryazar olmadığı, % 10,5'inin okuryazar, % 20,5'inin ilkokul mezunu olduğu belirtiliyor (s. 152). Örneklemin % 19'unun Türkçe bilmediği, % 46'sının biraz bildiği saptanıyor. % 66,5'inin çekirdek ailede, % 31'inin geniş ailede yaşadığını; eşlerinin % 11,2'sinin işsiz, % 66,8'inin geçici işçi / seyyar satıcı olarak çalıştığını; % 9,5'inin sosyal güvencelerinin olmadığını, % 76'sının yeşil karta sahip olduğunu araştırma verileri söylüyor... (s. 152 – 153).

Yazarın tarafından kaleme alınan ve Kadın Araştırmaları Dergisi'nde (2000) yayınlanan "Aile Planlamasını Engelleyen Toplumsal ve Kültürel Faktörler: Diyarbakır Gecekondu Örnekleri" başlıklı kısımda (s. 159 – 170), "ülke genelinde aile planlaması uygulayan kadınların oranı batıdan doğuya; kentten kıra, çekirdek aileden geniş aileye, eğitimliden eğitimsize doğru azalmaktadır" deniyor ( s. 160). İlgili kısımda "geniş ve çekirdek aile yapılarının, ailelerin ekonomik ve eğitim düzeylerinin, dinsel inançlarının çocuk sayısını nasıl ve ne kadar genişlikte etkilediği Diyarbakır gecekondu örnekleri de katılarak" gösteriliyor. Verilerde ortaya konulan şu rakamlar ilgi çekicidir: Aile planlamasına başvurmayanların % 38,72'si çekirdek aile, % 50,96'sı geniş aile tipine sahiptir (s. 164).

Eserin doğrudan Nuran Elmacı tarafından kaleme alınan bir başka kısmı "Diyarbakır'da Tetanos Aşılama Hizmetlerini Etkileyen Etkenler; Kısırlaştırma Söylentileri" başlığını taşıyor. Kısmın küçültülmüş metni, XI. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi'nde poster bildiri olarak yer almış. Burada, Avrupa ülkeleri içerisinde tetanosu elimine edememiş tek ülkenin Türkiye olduğu vurgulanıyor (s. 171). Diyabakır'da kırsal kesimden gelen, yoksul hayat süren süren, sağlık hizmetlerine ulaşmaları sınırlı, eğitim düzeyi düşük; kentin kenar semtlerinde yaşayan annelerin tetanos aşısı yaptırma ve yaptırmama nedenleri saptanıyor. "Kısırlık yapar" inanışını kadınlar nasıl algılıyor ve açılıyor üzerinde duruluyor. Konu hakkında yürütülen çalışma sonucunda 849 kadına ulaşılmış; % 55'inin aşısız olduğu belirlenmiş. Bunların % 41,5'inin "kısırlık yapar", % 24,4'ünün "ağrı yapar", 9,8'inin "tek doz yeterli", % 4,9'unun "çocuğa zarar verir", % 2,4'ünün "yararsızdır" görüşünde olduğu ve % 9,8'inin "kocasının, babasının (büyüğünün) izin vermediği" ortaya çıkmış (s. 175). Yazar için, bu algıların oluşmasında tetanos aşısının sadece kadınlara yapılmasının büyük rolü vardır. "Çünkü kadınlar 'neden bize' diyerek bu inanışlarını haklı gösterme yoluna gitmektedir. Bu yüzden aşı yapan ekiplerle halk arasında şiddet içeren olaylar yaşanmıştır. (...) Aşının kısırlaştırıcı söylentisine öylesine inanmışlardır ki kadınlardan bazıları hamile kalmamaları için aşı olmuştur. (...) bazı kadınlar aşı oldukları için kullandıkları Aile Planlaması yöntemlerini terk etmişlerdir. Ancak bölgede hamilelerin sayısı artmakta, doğumlar çoğalmaktadır. Sağlık ekipleri bu bebekleri 'kampanya bebekleri' olarak adlandırmaktadır." (s. 177). Bu meyanda, yazar, kadınlara aşı olmayı erkeklerin yasakladığını ve bunun için baskı oluşturduğunu, söylentilerin kahve sohbetlerinde geliştirildiğini de ifade ediyor.

Sağlık Antropolojisi'nin ikinci bölümünün bir diğer alt başlığı "Çocuk Sağlığı". Bu alt başlığın ilk kısmını Elmancı'nın P. Özelçi ile ortaklaşa kalem aldığı bir bildiri, "Diyarbakır 450 Evler Semtinde Annelerin Malnütrisyonla İlgili Bilgi, İnanış ve Uygulamaları" oluşturuyor. Bildiri, "Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumu'nda (2008) sunulmuş. Çocukların zihinsel ve fiziksel gelişmelerini etkileyen önemli bir sağlık sorunu olan malnütrisyon, az gelişmiş ülkelerde ve Türkiye'nin az gelişmiş yörelerinde yaygın. Genelde yetersiz beslenmeden, kadın ve çocukların yetersiz bakımından, kötü sağlık hizmetlerinden ve fukaralıktan kaynaklanıyor. Araştırma örnekleminde, Diyarbakır'da bebeklerin ilk saatte emzirilmeme nedenleri, 5 yaş altında en küçük çocukların ek gıdaya başlama zamanları ortaya konuyor. Araştırma kapsamındaki ailelerin özellikleri, babanın çalışma durumu; annelerin öğrenim durumu, Türkçe bilip bilmeme durumları irdeleniyor. Çocuklarının zayıf – kısa boylu olduğunu belirten annelerin bu durumu bağladıkları nedenler sıralanıyor. Bu bağlamda "inanışlar" % 13,9, bilmiyorum % 17,7 ile dikkati çekiyor. Örneklemdeki annelerin bu kapsamda "kendi kendine ölçülse iyidir ama başkalarının yanında ölçülürse nazardır", "çocuk metreleyle ya da karışla ölçülürse ölür" cevapları önemlidir (s. 188 – 189).

Nuran Elmacı ile P. Özelçi'nin ortalaşa kaleme aldıkları ve Gap Çerçevesinde Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri (2001) kitabında yayınlanan "Diyarbakır'da Çocuk İshalleri: İnanışlar ve Yerel Tedavi Uygulamaları" başlıklı çalışma, belirtilen altbaşlığın ikinci kısmı olarak eserde yer alıyor. Bu kısımda yayınlanan araştırmada, annelere göre çocuklar neden ishal olurlar; çocukların ishal olduğunu anneler hangi belirtilerle anlarlar; hangi belirtiler ishalde anneleri telaşlandırır ve onlar çare aramaya başlarlar, doktora ne zaman giderler, tedavi amacıyla evde neler yaparlar... sorularına cevap aranıyor. Diyarbakır 450 Evler semtinde yürütülen araştırmaya katılan annelerin % 81,8'inin okuma – yazma bilmedikleri, ilkokul mezunu olanların oranının % 9,8 olduğu araştırmanın bir başka çarpıcı sonucu olarak ortaya konuyor (s. 199). Anneler, ishale neden olan çeşitli etkenler arasında ay basmasını % 88,6, haram sütünü % 87,1, nazarı % 25 ve korkuyu % 11,4 sayıyor (s. 201); ishalin kendinden geçmesini bekliyor (s. 204)...

Belirtilen alt başlığın son kısmı, "Nuran Elmacı'nın 2009 Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri'nde aynı adla sunduğu "Diyarbakır'da Bebek Besleme Gelenekleri: Emzirme ile İlgili İnanış ve Uygulamaların Çocuk Sağlığına Etkileri". Bu kısımda, ilk emzirme zamanı, ilk verilen gıda, ek olarak verilen gıdalar, emzirme süresi, sütün yetmemesi, sütten kesme konuları ele alınıyor (s. 211 – 218).

Bölümün bir başka altbaşlığı "Tıbbi Antropolojik Araştırmalar: Yurt Dışı Örnekleri – Antropologların Katıldıkları Sağlık Projeleri". "Çocuk Ölümleri İle Başa Çıkma", "Kung Toplumunda Şifa", "Swaziland'da Modern Tıpla Geleneksel İnançların Uzlaştırılması", "Afrika'da AIDS'le Başa Çıkmak: Geleneksel Şifacılar Ön Saflarda", "Brezilya'da AIDS", "Antropologlar ve AIDS", "Antropologlar ve Akıl Sağlığı", "Din ve Hastalıkların Yayılması", "Organ Naklinin Antropolojisi" gibi konular, değişik antropolojik eserlerin çevirilerinden söz konusu eserde ilgili altbaşlığa aktarılan konular olarak göze çarpıyor. (s. 219 – 239)

"Geleneksel Tedavinin Sosyal ve Kültürel Temelleri" adını taşıyan üçüncü bölümüde, geleneksel ve modern tıbbın ortak noktaları ile farklılıkları sıralanıyor. Bu kısımda, geleneksel tıbta hastalık nedenleri arasında diğer insanların yer alması, nazar inancının yaygınlığına atıf yapılması; bu nedenle kötü niyetli insanların etkilerini yok etmek için büyüye başvurulmasının belirtilmesi; iyi insanların duasının istenmesi; tabu sayılan davranışlarda bulunmanın hastalık nedenleri arasında sayılması; uygulamaların kültürden kültüre, bölgeden bölgeye farklılıklar göstermesinin zikredilmesi dikkat çekiciyor (s. 247). Keza, geleneksel tıb uygulamaları arasında, büyüsel işlemlerin de yer alması ve büyünün dinsel bir işlemmiş gibi sayılması, bu bağlamda önem kazanıyor (s. 249 – 250). Nazarla ilgili inanmalara, türbe ve yatır ziyaretlerine değiniliyor (s. 251 – 254). "Geleneksel tedaviciler"e başvurulmasının nedenleri; geleneksel, alternatif ve tamamlayıcı tedaviler irdeleniyor (s. 256 – 261).

"Deri Hastalıkları ve Geleneksel Tedavi", eserin üçüncü bölümünün bir başka alt başlığını oluşturuyor. Bu alt başlıkta yer alan "makale", Elmacı'nın yanı sıra, H. Aktaş ve S. Aytekin tarafından ortaklaşa kaleme alınmış ve 21. Ulusal Dermatoloji Kongresi'nde (2010) poster bildiri olarak da sunulmuş. (s. 262 – 271)

"Sağlık Eğitimi: Sosyal ve Kültürel Kalıpların Önemi" adını taşıyan dördüncü bölümde, öncelikle "Sağlık Eğitiminde Engeller" ele alınıyor (s. 279 – 285). Bu kapsamda, yine çok yazarlı bir makale Elmacı ile G. Saka ve E. İlçin tarafından kaleme alınan, Folklor / Edebiyat dergisinde yayınlanan bir çalışma, "Sağlık Eğitimi ve Farklı Diller", okurla yeniden buluşturuluyor (s. 286 – 294). Bu altbaşlıkta, "Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Dil Zorlukları" örneklemle irdeleniyor. Şanlıurfa'da yürütülen sıtma ve şark çıbanı ile ilgili bir projede, Suruç ve Harran'da ilgisizliğin nedeninin Suavi Aydın tarafından kültürel bir etken olarak dil faktörüyle açıklandığı vurgulanıyor (s. 290) ve Tayland örneğine yer veriliyor (s. 291 – 294).

Eser, "Ek-1" başlıklı "Sağlık-Hastalık-Kültür İlişkisini İnceleyen Sağlık Antropolojisi ile İlgili Türkçe Kaynaklar" kısmıyla sona eriyor (s. 297 – 304). Bu kısımda, "folklorik temelli araştırmalar dahil edilmemiştir" deniyor.

İçerdiği alan çalışmaları açısından "genelde" çok yazarlı, kimi kısımlarda tek yazarlı olan, çevirilere de yer verilen eser, kuşkusuz, "Sağlık Antropolojisi" alanında önemli bir boşluğu dolduruyor. [İsmail Engin]

Nuran Elmacı: Sağlık Antropolojisi: Diyarbakır Örnekleri. Siyasal Kitabevi, Ankara 2013, 304 S., ISBN: 978-605-4627-23-3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder