[İsmail Engin] 1989 yılındaydık. Prof. Ahmet Yürür’ün etnomüzikoloji seminerinde, bilgiyle dolu bir atmosferde çalışıyorduk. Hoca, yalnızca anlatmakla kalmıyor; bizden yüksek lisans düzeyinde, yöntemi ve tekniğiyle örülmüş seminer çalışmaları istiyordu. O dönemde arkadaşımız Levent’in futbol sloganları ve müzikleri üzerine yaptığı sunum hâlâ aklımda. Etkileyiciydi; gözümüzü başka bir dünyaya açmıştı.
O sunumla beraber şunu fark ettik:
Futbol, yalnızca bir oyun değil; siyasetin tam merkezinde
bir enstrümandı.
Yıllar sonra Almanya’ya geldiğimde, 1936 Berlin
Olimpiyatları’nın nasıl bir Nazi propagandası zeminine oturduğunu öğrendim.
1954 Dünya Kupası zaferinin, savaş enkazı altındaki [Batı] Almanya’nın kendine
güvenini yeniden inşa ettiğini; Adidas örneğinde olduğu gibi, sporun markalaşma
ve ekonomiyle buluşma noktalarını anladım.
İktidar ve muhalefet, spor – siyaset [ideoloji]
ilişkisinin hep bir tarafında..
Türkiye’de de sporla siyaset arasındaki ilişki hiçbir
zaman kopuk olmadı. Kulüplerin yönetim kurullarında siyasetçilerin yer alması
bir tesadüf değil; bu, toplumu şekillendirme siyasetinin bir parçası. İşin
içine karmaşık ticari ilişkileri de kattığınızda, ortaya çok boyutlu bir yapı
çıkıyor.
Futbol ve siyaset [veyahut ideoloji] ilintisine tipik bir
örnek: Gezi’dir. . O süreçte, Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı, muhalif
kesimlerin simgesine dönüşmüştü. “Çarşı her şeye karşı” sloganı yalnızca
tribünlerde değil, meydanlarda da yankılanıyordu.
Bir diğer çarpıcı örnekse, Amedspor.
Onun hikâyesi, bir futbol kulübü olmanın çok ötesine geçiyor.
2019’da Diyarbakır’da kurulan “Kurdish Studies Center” | “Kürt
Çalışmaları Merkezi”nin yayımladığı bir raporda, “KESK û SOR û ZER: İnat, Umut,
Futbol – Amedspor’un Maruz Kaldığı Hak İhlallerinin Sporda Irk Ayrımcılığı Bağlamında İzlenmesi Raporu”nda, Amedspor’un sadece bir spor kulübü olmadığı,
Türkiye’de hak ihlaline maruz kalanlarla dayanışma gösterdiği için sivil toplum
hareketinin bir parçası haline geldiği belirtiliyor. Dahası, Kürdler için tıpkı
Athletic Bilbao, Barcelona ya da Celtic gibi bir “milli takım” şeklinde
algılandığı vurgulanıyor...
Keşke siyasiler sporu enstrüman olarak kullanmaktan
vazgeçse, en son Avusturya - Türkiye Avrupa Futbol Şampiyonası örneğinde
görüldüğü üzere siyasi parti, etnisite vurguları ve dini semboller spor
müsabakalarında yer almasa. Bunlar, spor sahalarını da ayrışmanın alanına
çeviriyor. Halbuki futbolun birleştirici olması, bu sporda centilmenliğin öne çıkması
gerekmez mi?
Ve keşke, taraftarlığın hırsı değil, sporun ruhu kazansa... | @ismailenginhd [04.07.2025]
– sosyal medyada
[facebook’ta] 03.07.2024 tarihinde “spor - futbol - ve siyaset” başlığıyla
yayınlanan yazı yeniden gözden geçirildi –
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder