Bu Blogda Ara

1 Aralık 2018 Cumartesi

Arşiv yahut Belleğin Direnci: Hiçbir Şey Unutulmayacak!

[İsmail Engin] Salvador Felipe Jacinto Dalí i Domènech’in kısa adıyla Salvador Dalí’nin [1904–1989] Türkçe “Belleğin Azmi” şeklinde bilinen “The Persistence of Memory” | “La persistencia de la memoria” adını verdiği tuval üzerine yağlıboya (24,1 cm. x 33 cm.) tablosu, New York’taki “Museum of Modern Art (MoMA)” koleksiyonlarında sergileniyor.

MoMA koleksiyonundan bir seçki, “Das MoMA in Berlin” adıyla 20 Şubat - 19 Eylül 2004 tarihleri arasında Berlin’de “Neue Nationalgalerie”de sanatseverlerin ilgisine sunulmuş; sergiyi geçen sürede 1,2 milyon ziyaretçi gezmişti.

Seçkide Max Beckmann, Georges Braque, Constantin Brâncuși, Marc Chagall, Paul Cézanne, Marcel Duchamp, Max Ernst, Wassily Kandinsky, Paul Klee, Roy Lichtenstein, Henri Matisse, Joan Miró, Pablo Picasso, Jackson Pollock, Gerhard Richter, Auguste Rodin, Andy Warhol... gibi ressamların tabloları vardı.

Kataloğu da ayrıca “Das MoMA in Berlin. Meisterwerke aus dem Museum of Modern Art, New York” [John Elderfield (Hrsg.): Hatje Cantz, Ostfildern-Ruit, 2004] adıyla yayınlanmıştı. Eserin kapak resmi, Henri Matisse [1869–1954] tarafından 1909’da yapılan “La danse I” (first version) idi.

Sergiyi görebilmek için şubatın son haftasında ve karlı ayazında gece yarısı 24’te yaklaşık 1 km.lik bir kuyrukta dışarıda bekledikten sonra, sabah 8’de galeriye girebilmiştik.

Sergilenen eserler arasında, Dalí’nin adı geçen tablosunun dışında, 1929’da ürettiği “Illumined Pleasures | Les plaisirs illuminés” adını verdiği tablosu da bulunuyordu.

MoMA seçkisini gezdiğimizde, uzunca bir süre "bellek"te neler niçin kalır, niçin kaybolur geçip giden zamanda diye düşünmüştük:

“Belleğimizde kalan şeyler biriktirdiğimiz ‘anılar’ mıydı sadece?” veya o şekilde mi nitelenmeliydi?

Ya küllenmeyen anıların tortusu “kolektif bellek”? “Kolektif belleği” oluşturan ve aktaran, yeniden üretip, “döneme uyduran” şey neydi?

Kolektif  belleğin sözel, yazılı ve görüntülü kaynakları mevcut, beslendiği; ancak, “sözel kaynaklar değiş(tiril)iyor, başkalaşıyor – başkalaştırıl mıyormuydu?” aynı zamanda ve zamanla... Yazılı kaynakları ve görüntülü kaynakları sosyal panoramasını veriyor, oysa o anın...

Ve biriktirdiğimiz anıların belgelerini sakladığımız (kamusal alanı içeren, bireysel – sosyal ya da tüzel kişiliğe ait), istiflediğimiz “arşiv” ile (kolektif veya bireysel) “bellek” arasında nasıl bir ilinti – aidiyet vardı?

Bellek mi arşivi / belgeliği oluşturuyor, yoksa arşiv mi belleği?

İşte, o zaman söz vermiştik ve “hiçbir şey unutulmayacak” diye.. Sözel, yazılı ve görüntülü kaynaklarıyla “Arşiv”e yönelmiştik böylece... (Kolektif) belleğin sözel nasıl değişti(rildi)ği – bazan “çarpıtıldığı”, “uydurulduğu”, dumura uğratıldığı; yazılı nasıl kaydedildiği ve görsel neyi içerdiğiyle – muhafaza edildiğiyle ilgilenmeye başlamıştık, o andan itibaren...

Emin olun, hiçbir şey unutulmayacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder