Bu Blogda Ara

10 Eylül 2017 Pazar

Türkiye'de Fotoğraf, Antropoloji ve Alevilik

[İsmail Engin - @kanalkulturClaude Lévi-Strauss [1908-2009], sadece yapısalcılık (Strukturalismus) denilince akla gelmiyor. O, etnolojik - etnografik veya antropolojik çalışmada fotoğraf denilince de akla gelen ilk isimlerden biri oluyor. Zira, Lévi-Strauss'un fotoğrafları, Brezilya'da Mato Grosso ve Amazon bölgelerinde incelediği yerli kabilelerin kültürünü 1930'lu yıllar için görünür kılıyor.

Kültürü görünür kılarak çözümlemeyi ve meraklısıyla buluşturmayı da hedefleyen, antropoloji - fotoğraf, antropolog - fotoğrafçı bağlamında belirtelim ki:

Alanda fotoğraf çekmenin günümüzde a) bilgi sırrı ve b) kişilik hakları kapsamında yasal olarak sorunlu bir yanı var.

Sözü edilen sorunun aşılmasının dışında, antropoloğu en çok uğraştıran başka bir tarafı bulunuyor. O da fotoğrafın künyelendirilmesi...

Fotoğrafın akademik anlamda kullanılabilecek, betimlenebilecek, çözümlendirilebilecek bir malzeme haline dönüştürülmesi; aynı şekilde bir kültür objesi olarak geleceğe aktarımının sağlanabilmesi için arşiv malzemesi niteliğini kazanabilmesi, uzun ve zahmetli bir iş.

Fotoğraf çekilen makinanın teknik özellikleri kadar, fotoğrafın ne zaman, nerede ve nasıl - hangi koşullarda çekildiği de bu meyanda önem kazanıyor.

Muhtemelen, görünür bir kültürel obje olarak fotoğrafın okunması, kullanılmasının içerdiği sorunlardan hareketle, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü'nde antropolog - folklorist Muhtar Kutlu tarafından "Görsel Etnografi" dersleri veriliyor.

Günümüzde dijital fotoğraf makinalarında fotoğrafın teknik özellikleri doğal olarak kaydediliyor. Örneğin, onun ne zaman çekildiğini - tarihlendirme sorununu en aza indiriyor veya tamamen bertaraf ediyor.

Ancak, fotoğrafın tarihlendirilmesinde kullanılan teknikler, farklılıklar içeriyor.

Makina tarafından doğrudan fotoğrafın "ön / görünen yüzüne" yapıştırılmış tarihlendirme ile dijital ortamda fotoğrafın "arka künyesi"ne yapıştırılmış tarihlendirme, iki farklı teknik...

Türkiye'de ilk tekniği alan çalışmalarında antropolog - sosyolog Sabri Çakır başarılı bir şekilde kullanıyor.

Daha çok estetik kaygılardan hareketle ikinci tekniğe yönelenler içerisinde sadece günümüz antropologları değil, halkbilimciler de bulunuyor.

Alanda anlık çekimleri estetik açıdan ve "popülist" olarak başarılı bir şekilde kullananlar arasında antropolog - folklorist Attila Erden'in ismi sayılabilir. Ancak, diğer teknik özellikleri göz ardı ettiği için, Attila Erden'in fotoğrafları, künye bilgilerini tam kapsamadığından, betimlenmesinde - çözümlenmesinde "subjektif" bir nitelik gösteriyor; yani sorunlu...

Öte yandan, Türkiye'de sık sık coğrafi isimlerin (mahalle, köy, kasaba vb.) yanı sıra, cadde ve sokak isimleri de değişikliğe uğruyor. Bu anlamda, fotoğraflama mekanına ait isimlendirmede ve öncesindeki tarihsel derinliğe inilmesinde zorluklarla karşılaşılıyor. Akademik betimlemelerde / çözümlemelerde, çekilen fotoğraf, coğrafi / mekansal sorunlar taşıyor. Fotoğrafın nereye ait olduğu sorununun giderilmesi için, çekildiği coğrafi koordinatlarının bulunarak verilmesi gerekiyor ki, bugün, Türkiye'de akademik çalışmalarda bunun yapıldığı, söylenemez.

Metodolojik ve antropolojik anlamda tarihsel eksiklikler içerse de Gülbin Özdamar Akarçay, "Etnografi ve fotoğraf arasındaki ilişkinin belirlenmesi" hususunda "Etnografik fotoğraf nedir? Onu veri toplama aracı olarak vazgeçilmez kılan nedir?", "Etnografik Fotoğraf nasıl çekilir?", "Etnoğrafinin bir alt alanı olan görsel etnografide hangi teknikler kullanılmaktadır?" sorularına doktora düzeyinde "Etnograflar ve Fotoğrafçılara Yönelik Bir Etnografi Çalışması: Hacı Bektaş Veli Etkinliklerinin Foto-Etnografisi" (2012) adıyla kaleme aldığı bir alan çalışmasıyla cevap arıyor.

Gülbin Özdamar Akarçay (2012), sözü edilen tezinin konusunu, Hacıbektaş'ta bulunan Hacı Bektaş Veli Külliyesi, Balım Sultan ve Kadıncık Ana Türbesi, Atkaya, Delikli Taş, Zemzem Çeşmesi, Beştaşlar ve Beştaşlardaki Cemevi ve bu mekanlarda gerçekleşen etkinliklerle sınırlamış.

Gülbin Özdamar Akarçay'a (2012: 318) göre,
"Fotoğraf veri toplama aracı olarak kullanılmalıdır. Ancak fotoğrafın nasıl tanımlandığı da önemlidir. Fotoğraf görsel günlük olarak mı yoksa görsel kanıt olarak mı tanımlanmaktadır. Fotoğrafın 'nesnel gerçekliği' aktaramayacağı görüşü öne çıkmıştır. Etnografik fotoğraf üçlü bir yapıdan oluşmaktadır. Geçmişte üretilmiş fotoğraflar, araştırmacının çektiği fotoğraflar ve katılımcıların araştırmanın amacı doğrultusunda çektiği fotoğraflar."
Türkiye'de durumu niteliksel olarak son derece vahim olan alan çalışmalarında, kültürü görünür hale getiren fotoğrafı çözümleme için kullanmadan önce, ilgili doktora çalışmasının "eleştirel bir bakışla" okunmasında yarar var... [İsmail Engin - @kanalkultur

→ Marcelo Fiorini: "Lévi-Strauss’ photographs: an anthropology of the sensible body" Journal de la Société des Américanistes (2008) 94-2: 55-67.

→ Gülbin Özdamar Akarçay: "Etnograflar ve Fotoğrafçılara Yönelik Bir Etnografi Çalışması: Hacı Bektaş Veli Etkinliklerinin Foto-Etnografisi" Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü , Basın Yayın Anabilim Dalı Doktora Tezi, Danışman Prof. Dr. Levend Kılıç, Eskişehir 2012, 349 S.

2 yorum:

  1. Güzel ve okunması gereken bir yazı.Kısaca benim açımdan,alanda uyguladığım yöntem ve olaya/olguya yaklaşımım açısından fotoğraf,olayın /nesnenin mekansal boyutunu,hareketliliğini, işlevini, betimlemenin/yorumlamanın gücünü ;maddi yapıdaki sosyo-kültürel değişimin karşılaştırılması ve gelecekte anlaşılmasını olanaklı kılan bir araçtır.Hiç bir zaman çektiğim ve çalışmalarımda kullandığım fotograflar "estetik" bir gözle bakmamışımdır.Zaten bu bizlerin işi, mesleği de değildir. Ayakkabı ustalığı, hizarla tahta biçme,marangozluk,terzilik, kalaycılık-bakırcılık vb.nasıl bir zenaatsa fotograf çekme ve kullanma da böyledir.O nedenle, bize ilk öğretilenlerden "işlevselcilik ve "Alan araştırması yöntemi"nde fotografla belgeleme,eşyayı/nesneyi görünür kılma,betimlemenin boşluğunu doldurma ve maddi kültür ürününü gösterme amaçlarına yönelikti. Ayrıca ben bu işe başladığımda henüz Türkiye'de fotograf makinası olmadığı gibi bu meslekten anlayan bile çok nadirdi!Lisans çalışmamı yapmak için köye ilk gittiğimde, rahmetli Erdentuğ'un önerileri doğrultusunda zorunlu olarak emanet ve ilkel bir fotograf makinası bularak köyde ne kadar beşik,yayık vb.araç-gereç varsa çekmek zorunda kalmıştım ama ozaman kadar fotograf çekmek, fotograf makinasını kullanmak diye birşey bilmiyordum.Doktora çalışmada olayın boyutu değişti, fakülteye rahmetli Acıpayamlı sayesinde aldığımız orjinal makinalarla çekim yapmaya başlamıştım.Tüm çekimler siyah-beyazdı.Dia /slayt filmi ve banyosu bile Türkiye'de yoktu.Çektiğim slaytların tümünü, aldığımız filmde yazılı olan yerlere, örneğin Fransa'ya, Çekoslovakya'ya ya da Avrupa'nın bir başka ülkesine göndererek banyosunu yaptırır ve dışardan satın aldığımız çerçevelere yerleştirirdim.Bu koşullarda estetik filan kimsenin umrunda değildi.Bu konuda ne denli maddi-manevi sorunlar yaşayarak bugünlere gelebildiğimizi söylersem çok yadırgamaz herhalde.Eğer etnoloji /sosyal antropoloji öğrenmeden sosyoloji yapmaya kalkışsaydım, yazdıklarımızda -çizdiklerimizde ne mekan boyutu ne de siyah -beyaz bir fotograf olurdu.Çünkü,bazıları müstesna sosyologların çalışmalarında fotografla belgelemeye,coğrafi ve mekansal boyuta rastlayamazsınız. Hatta C.W.M.Hart'ın " Zeytinburnu Gecekondu Bölgesi" survey çalışmasında, sorunu /olguyu yansıtan hiçbir belgeye, fotoğrafa rastlayamazsınız!Bunun yanında bolca istatistik ve tablo vardır.Yine rahmetli doktora yöneticim Nephan Saran Hocamında çalışmalarında, kitaplarında resim yoktur..Buna karşın Erdentuğ, Türkiye'nin ilk kadın etnoloğu olarak yaptığı Hal ve Sün köyleri araştırmalarında o günlerin olanakları ölçüsünde resimler yer almaktadır.Yeni kuşak sizler harıç,bana göre fotoğrafı, çalışmalarında en iyi kullanan etnolog (hlkbilimci)S.Veyis Örnektir...

    YanıtlaSil
  2. Bu konular günümüzde tartışılıyor ya da bölümlerde öğretiliyor..1968'li-70'li yıllarda Türkiye'de antropoloji, etnoloji, halkbilim vb. bilinmiyordu. Örneğin ben o bölümün yani antropolojinin, sosyal antropolojinin adını bile duymadan bu bölüme bir tercih yanlışından girmiş biriyim. Erdentuğ, Acıpayamlı, Örnek, başta Ş. Azizi Kansu, Seniha Tunakan, İ. Kılıç Kökten, Enver Bostancı vb. derslerimize girip çıktıkça,liselerde- ki ben Türkiye'nin en iyi liselerinden olan Samsun Ondokuz Mayıs lisesini bitiren biri olarak- hiç duymadığımız, okumadığımız konuları anlamaya/öğrenmeye çalıştıkça şaşkına dönüyorduk.Aynı perişanlığı, Fıratta antropoloji bölümü kurulunca ilk giren öğrenciler de yaşamıştı. Derslerimiz, öğrencilerin sorularına yanıt vermekle geçiyordu. Devamlı, "Biz ne olacağız?" sorusunu soruyorlardı.Belki sizin sınıftakiler de aynı durumdaydı! Açık söyleyeyim,yöntem konusunda çok sınırlı bilgim olmasına karşın Acıpayamlı, "Sosyal Antropolojide yöntem" konulu dersi iki dönem vermemi isteyince, ben "veremeyeceğim" diyerek hocanın teklifini reddetmiştim. Onun üzerine dersi benden Alıp bu konuda hiç bilgisi olmayan rahmetli Selahattin Solmaz'a vermişti. O da benim 1. dönemde anlattığım ders notlarını benden alıp aynı sınıfa 2.dönem anlatmıştı. Bunlar bizlerin eğitimsel/öğretimsel gerçekliliği, şimdi kimseler kalmadı, bizler de başaşağı hızlıca iniyoruz.Türkiye'de 12.si tarafımdan kurulan antropoloji,halkbilim bölümlerinin hali içler acısı! İnceliklerini analiz ettiğiniz fotograf tekniğinin, çekilenlerin gizemi,yasal boyutu, beğenilip beğenilmemesi, toplumun bunca sorunu, bunca araştırılacak, tartışılacak konusu varken çok önemli değildir, benim olaylara, olgulara yaklaşımım,bilimsel yöntem ve anlayışım açısından...

    YanıtlaSil